21. Hukuk Dairesi 2016/3936 E. , 2016/3839 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, kurumca düzenlenen ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, dava dışı borçlu şirketin 6552 sayılı Kanun gereğince yapılandırma taksitini ödememesi nedeniyle yapılandırma bozulmuş olsa da, davaya konu borçların yapılandırılmasıyla davalı Kurum"un bu takiplerden vazgeçtiğini ortaya koyduğu davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; mahkemece daha önce verilen 20/06/2014 tarihli kararın dairemizin 15/01/2015 tarih sayılı ilamıyla davacının dava dışı borçlu şirketteki yönetim kurul üyeliği süresinin sağlıklı bir şekilde belirlendikten sonra davacının sorumluluğunun tartışılması gerektiği belirtilerek bozma kararı verildiği, dava dışı borçlu müflis için 30/12/2014 tarihinde 6552 sayılı Kanun kapsamında yapılandırma talebinde bulunulduğu, iflas memurluğunca da 22/12/2014 tarihinde yapılandırma talebinde bulunulduğu, ödeme planında belirtilen tutarlara karşılık herhangi bir ödemede bulunulmadığı için yapılandırmaların bozulduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı ise 506 sayılı Kanunun 80, 5510 sayılı Kanunun 88 ve 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35. maddesi olup, davadaki sorunun bu maddeler ile birlikte değerlendirilerek çözüme kavuşturulması gerektiği ortadadır.
5510 sayılı Kanun"un yürürlük süresiyle ilgili 108/1-c maddesinde, Kanun"un 88. maddesinin 01/07/2008 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Davanın yasal dayanığını oluşturan 506 sayılı Kanunun 80/12. maddesinde sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkililerinin kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları, 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesinde de Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcilerinin Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları bildirilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi 506 sayılı Kanunun 80/12. maddesinden farklı olarak, tüzelkişiliği haiz işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri yanında, şirket yönetim kurulu üyelerini de sorumlu tutmaktadır.
Burada yeri gelmişken müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. Müteselsil sorumluluk, birden çok kişinin, aynı zarardan, sorumlulardan her birinin zarar görene karşı, diğer sorumlular tarafından zararın tamamı tazmin edilinceye kadar sorumlu olmasıdır ( "Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler", Prof. Dr. Fikret Eren"e Armağan, Ankara 2006, s. 644.).
Bir tüzel kişinin, kuruma olan borçlarının ödenmesinde şirketin yönetim kurulu üyeleri müteselsil sorumlu durumundadırlar. Müteselsil sorumluluk kurum alacaklarından dolayı kuruma karşıdır. Bu nedenle, müteselsil sorumluların her biri, borcun tamamı ödeninceye kadar sorumlu kalmaya devam eder. Bu tür bir sorumlulukta, müteselsil sorumluların her birinin sorumluluğu kişisel niteliktedir ve bu sorumluluk kefalette olduğu gibi önce borçluya başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu sorumluluk borcun tamamını kapsar (Akıntürk Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35). Alacaklı, edimin tamamını borçluların birinden isteyebilir ve ifa için borçlulardan dilediği birini veya birkaçını seçebilir. Borcun tahsili için, borçlulardan biri aleyhine kesinleşen mahkeme kararı diğerlerini borçtan kurtarmaz. Alacağın fiilen elde edilmesi gerekir. Hükme rağmen alacağını elde edemeyen alacaklı, diğer sorumlulara yönelebilir. Diğer sorumluların borçtan kurtulmaları için borcun ifa edilmesi gerekir. Borç kısmen ödenirse, diğer sorumlular da ödenen miktar kadar alacaklıya karşı borçtan kurtulurlar. Borcun tamamını veya bir kısmını ödeyen borçlu, iç ilişkideki sorumluluk sırasına göre, diğer borçlulara rücu edebilir (Canyürek Murat, Müteselsil Borçlulukta İç ve Dış İlişkiler, İstanbul 2003, s. 12).
Somut olayda, davacının, davaya konu ödeme emirlerinden dava dışı borçlu şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu açıktır. Alacağın, borçlu şirket tarafından ödenmesi oranında davacının borç yükünden kurtulacağının kabulü gerekir. Ne var ki, 6552 sayılı Kanun kapsamında yapılan yapılandırmaların ödemede bulunulmadığı gerekçesiyle Kurum tarafından bozulduğu anlaşıldığından davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yapılacak iş; işin esasına girilerek, 6552 sayılı Kanun kapsamında yapılan yapılandırmalardan sonra yapılan ödeme varsa, ödemenin hangi borçtan mahsup edildiğini araştırarak, dairemizin 15/01/2015 tarih sayılı bozma kararı doğrultusunda araştırma yapılarak sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflardan davacıya iadesine, 08.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.