10. Hukuk Dairesi 2016/2633 E. , 2019/7798 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
No : 2014/799-2015/538
Dava, 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosya kapsamı incelendiğinde, 15.09.1965 doğumlu olan davacının 01.09.1982 - 31.05.1983 tarihleri arasında vergi kaydının bulunduğu, davalı Kurum tarafından 08.03.1983 tarihli Bağ-Kur giriş bildirgesine istinaden 01.09.1982 tarihi itibariyle 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık tescilinin yapıldığı, davacının tescile güvenerek 30.06.1997 tarihinde 10.000.000,00 TL prim ödemesi yaptığı bilahare davacının 18 yaşını ikmal ettiği 15.09.1983 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılık şartlarını taşımaması nedeniyle, 18 yaş öncesi döneme tekabül eden sigortalılık tescil işleminin 2014 yılında iptal edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı ile davalı Kurum arasındaki uyuşmazlık, davacının 18 yaşını doldurmadan önceki vergi kayıt süresinde 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılıp sayılamayacağı noktasındadır.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun Geçici 7. maddesi gereğince mülga 1479 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
1479 sayılı Kanunun “kanunun amacı, sigortalı sayılanlar ve sayılmayanlar” başlıklı 24. maddesinde, 18 yaşını doldurmamış olanların, anılan Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları hüküm altına alınmıştır.
1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanunun 79. maddesine paralel geçmişe yönelik sigortalılık tesciline imkan veren yasal düzenleme bulunmadığından anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi ilgiliye zorunlu sigortalılık hakkı kazandırmaz. Ancak 1997 yılında yapılan prim ödemesine dayanak sigortalılık süresinin 2014 yılında iptali karşısında, prim ödemesinin davacının sigortalı sayılamayacağı döneme de maledilemeyeceği hususları gözetilerek, ödeme tarihinden ileriye doğru kapsadığı sürenin isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak kabulü gerekir.
Davacının 15.09.1983 öncesi dönemde 1479 sayılı Kanun gereğince zorunlu sigortalı olarak kabulü mümkün bulunmamakta ise de, sigortalıların amacının uzun vadeli sigorta kollarından sağlanacak haklara ulaşmak olduğu değerlendirildiğinde, talebin varlığı halinde davacıya, 30.06.1997 tarihinde yaptığı 10.000.000,00 TL prim ödemesi karşılığı olarak, 30.06.1997 tarihinden ileriye doğru 5 aylık sürede isteğe bağlı sigortalılık süresi verilebilir.
Mahkemenin yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Üye ..."ün muhalefetine karşı, Başkan ..., Üyeler ..., ... ve ..."nın oylarıyla ve oyçokluğuyla 22/10/2019 gününde karar verildi.
KARŞI OY
Davacı ..., 18.03.1983 tarihli giriş bildirgesiyle vergi kaydına dayalı olarak 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık tescilinin yapıldığını, zorunlu sigortalılık karşılığı olarak kendisinden 17.05.1997 tarihinde eski parayla 10.000.000 TL’lik Af Yasası kapsamında prim tahsilatı yapıldığı halde, 2014 tarihli işlemle tüm sigortalılığın geçersiz sayılmasının Medeni Kanun 2.maddesine aykırılık teşkil ettiğini beyanla; 10.000.000 TL’lik prim ödemesinin karşılık geldiği 15.09.1983-30.04.1992 tarihleri arası dönem yönünden 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığın tespitini istemiştir.
Mahkemece, Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkeleri ile Türk Medeni Kanunu’nun 2.madde hükmü kapsamında kurum işleminin aykırılığından bahisle davanın istem gibi kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davalı Kurum tarafından temyizi üzerine Dairemizce “…sigortalılık şartları bulunmayan davacının, 30.06.1997 tarihinde yaptığı prim ödemesinin geriye dönük sigortalılık hakkı bahşetmeyeceği, ancak, anılan ödeme tarihini takip eden aybaşından sonrası için ve dönemin geçerli prim tutarları üzerinden isteğe bağlı sigortalı sayılabileceğine..” yönelik verilen bozma kararına aşağıdaki nedenlerle iştirak etmiyorum.
İnceleme konusu somut olayda; 15.09.1965 doğumlu olan ve 18 yaşını 15.09.1983 tarihinde ikmal eden davacı, 08.03.1983 tarihinde verdiği giriş bildirgesiyle, 01.09.1982 tarihinde başlayan vergi kaydına dayalı olarak 1479 sayılı yasa kapsamında sigortalılık tescili istemesi üzerine davalı kurumca, anılan vergi kaydı gözetilmek suret 15.09.1983 tarihi itibarıyla sigortalılık kayıt ve tescili yapılmış; aynı sigortalılık kapsamında davacıdan, 16.05.1997 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri uyarınca 30.06.1997 tarihinde eski parasıyla 10.000.000 TL’lik tek ve toplu prim tahsilatı yapılmış; davalı kurumca, anılan prim tutarı 15.09.1983-30.04.1992 tarihleri arası 8 yıl 7 ay 15 gün zorunlu Bağ-Kur sigortalılık süresine sayılıp değerlendirildiği halde otuz bir yıl sonra 08.12.2014 tarihli işlemle, vergi kayıt süresinin 31.05.1983 tarihi itibarıyla sonlanmış olması ve 18 yaşından önceki dönemin Ek geçici 5.madde hükmü uyarınca 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı sayılamayacağından bahisle davacının tüm sigortalılığı geçersiz sayılmıştır.
Sosyal güvenlik evrensel bir ihtiyaçtır ve temel insan hakkı olarak görülmektedir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmelerin yasanın lafzına sıkı sıkıya bağlı değil, yasanın koruma amacına da bakılarak yapılması gerekir.
1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanunun 79. maddesine paralel geçmişe yönelik sigortalılık tesciline imkan veren yasal düzenleme bulunmadığı gibi anılan sigortalılık niteliğine sahip olunmadığı döneme ait prim borçlarının daha sonraki tarihlerde Kurumca hatalı olarak geriye dönük tahsil edilmesi de ilgiliye zorunlu sigortalılık hakkı bahşetmez ise de; prim ödemesinin icra takibi sonucu gerçekleşmesi veya 06.03.1992 günü yürürlüğe giren 3780 sayılı Kanun ile 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri (af) kapsamında yatırılması halinde Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı ve geçmişe yönelik prim ödemelerinin kapsadığı sürelerin sigortalılık süresi olarak kabulü gerekceği Daire içtihatları ve uygulamaları arasındadır.
Yukarıdaki maddi ve hukuki olgular gözetilerek; 15.09.1965 doğumlu olan ve 18 yaşını 15.09.1983 tarihinde ikmal eden davacı, 08.03.1983 tarihinde kuruma verdiği giriş bildirgesinde doğum tarihini açıkça yazarak sigortalılık tescili istemesi üzerine kurumca bu doğru bilgiler gözetilerek sigortalılık tescili sağlanmış; yıllarca davacıya sigortalı olduğu güvencesi verilmiş; bunun da ötesinde 1997 yılındaki af yasasından yararlanılarak dönemin parasıyla tek ve toplu şekilde 10.000.000 TL prim tahsilatı yapılarak anılan prim tutarı 15.09.1983 - 30.04.1992 tarihleri arası 8 yıl 7 ay 15 gün zorunlu Bağ-Kur sigortalılık süresine sayılıp değerlendirildiği halde, otuz bir yıl sonra 08.12.2014 tarihli işlemle hata yaptık denilerek tüm sigortalılık süresini geçersiz sayan Kurumun, Yasa ile kendisine yüklenen görev ve sorumlulukları yerine getirmemesinin sonuçlarının sigortalıya yükletilmesinin Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan evrensel nitelikleri objektif iyiniyet kuralıyla bağdaşması mümkün olmadığı gibi; dairenin, zorunlu sigortalılığın karşılığı olarak tahsil edilen 30.06.1997 tarihli zorunlu prim ödemesini anılan tarihi takip eden aybaşından itibaren ancak 5 aylık süreye ilişkin olarak isteğe bağlı sigortalı olarak değerlendirmesinin de isabetli bir yaklaşım olmadığı kanaatı içerisindeyim.
Belirtilen nedenlerle çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmayıp; belirtilen değerlendirmelere uygun yaklaşım gösteren İlk Derece Mahkemesi Kararının Onanması gerektiğini düşünüyorum.