4. Hukuk Dairesi 2014/9820 E. , 2015/6274 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 17/10/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/02/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, 1996 yılının Kasım ayında koro sanatçıları arasında biriktirme ve yardım sandığı kurulduğunu kendilerinin sandığın başkan ve yardımcısı olarak seçildiklerini ancak sandığın resmiyete dönüştürülememesi nedeni ile 2001 yılında görevlerinden istifa edip kendilerinde bulunan sandık parasını muhasip üye ..."a teslim ettiklerini, durumu bir tutanak ile de belirlediklerini, aradan on yıl geçtikten sonra davalıların haklarında savcılığa şikayetçi olduğunu, soruşturma açıldığını, ifadelerinin alındığını ancak takipsizlik kararı verildiğini, davalıların kendilerinin görevlerinden istifa ettiklerini bilmelerine karşın haklarında şikayetçi olmalarının kişilik haklarını zedelediğini iddia ederek uğradıkları manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuşlardır.
Davalılar, yasal şikayet haklarını kullandıklarını, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalıların, davacıların görevlerinden ayrıldığını bilerek haklarında şikayetçi olmalarının davacıların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek manevi tazminat ödetilmesine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda; dosya içindeki bilgi ve belgelerden, ... Müziği Korosu ses sanatçıları arasında resmi niteliği bulunmayan bir yardım sandığı kurulduğu, davacıların kuruluştan sonra sandığın başkan ve yardımcısı oldukları ve bir süre bu görevlerini yerine getirdikleri, sonrasında sandığa resmi nitelik kazandırılamaması nedeni ile görevlerinden istifa edip topladıkları parayı muhasip üyeye bir tutanak ile teslim ettikleri, davalıların da bu sandığın kuruluştan itibaren üyeleri oldukları, davacılar görevlerinden istifa ettikten sonra dahi maaşlarından sandık için para kesintisi yapıldığı, davalıların 2011 tarihinde maaşlarından kesilen paranın ödenmesini istediklerinde muhasip üyenin emekli olup ortadan kaybolduğu, yani paralarını alamadıkları anlaşılmaktadır.
Şu durumda, davalıların 1996 yılından beri maaşlarından kesilen sandık paralarını geri alamadıkları, davacıların kurucu başkan ve yardımcısı oldukları sandığa resmi bir nitelik kazandırılamaması nedeni ile toplanan paraları tasfiye etmeyip muhasip üyeye bir tutanak ile devir etmiş bulunmaları karşısında ortadan kaybolan muhasip üye ile birlikte sorumlu olup olmadıklarının tespiti için haklarında şikayetçi olunmasında olağan kuşku ve somut emarelerin bulunduğu anlaşıldığından istemin tümden reddi yerine, bir bölümünün ödetilmesine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/05/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.