Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/7571
Karar No: 2020/673

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/7571 Esas 2020/673 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2017/7571 E.  ,  2020/673 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ... ili, Merkez ilçesi, ... Mahallesi, 2960 ada, 3 parsel sayılı, 1183 metrekare yüzölçümlü arsayı 16/12/1998 tarihinde İbrahim Yüksekkaya isimli şahıstan tapu siciline güvenerek satın aldığı arsasında, inşaat ruhsatı almak için ... Belediyesine müracaat etmesi üzerine ... Belediyesi yetkililerince, arsanın yüzölçümünün tapu senedinde yazılı olanın aksine çaplı krokisinde 1036 metrekare yazdığının kendisine bildirildiğini, bu bilginin doğru olup olmadığını öğrenmek için Tapu Müdürlüğünce 20/12/2010 tarihinde müvekkiline tebliğ edilen raporda; "Teknik hatalar düzeltmeler formunun "C" maddesinde belirtilen parselasyon dosyasındaki köşe koordinat değerlerine göre yapılan alan hesabında, dava konusu taşınmazın alanı 1036.53 metrekare olarak doğru şekilde hesaplanmışken, alan değişiklik beyannamesine geçirilirken sehven 1183.15 metrekare yazıldığı..." şeklinde tespite yer verildiğini, bu yanlışın müvekkilini mağdur ettiğini, arsanın gerçek yüzölçümünün 1187 metrekare değil de 1036 metrekare olduğunun 20/12/2010 tarihinde Kadastro Müdürlüğünce müvekkiline bildirildiğini, müvekkilinin bu hatadan kaynaklanan 151 m² arsa kaybının olduğunu, bu kaybından dolayı da beş odalı değil de dört odalı daireler yaptırmak zorunda kaldığını beyan ederek; arsa kaybı ve bu kayıptan kaynaklanan inşaat imarı zararlarının hesaplanarak 5.000,00-TL. belirsiz alacak ile birlikte dava masrafları ve vekalet ücretinin davalı Hazineye yükletilmesine karar verilmesini talep etmiş; davacı vekili bozma ilamı sonrasında verdiği 03/05/2016 havale tarihli ıslah dilekçesiyle talep ettiği tazminat miktarını 159.351,13-TL"ye yükseltmiştir.
    Davacıya; arsasının gerçek yüzölçümünün 1187 m2 değil de 1036 m2 olduğunun ... Kadastro Müdürlüğünce 20/12/2010 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın yüzölçümünün düzeltilmesi için davacı tarafından otuz günlük yasal süre içinde 27.12.2010 tarihinde ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1369 E. - 2011/234 K. sayılı dosyası üzerinden "yüzölçümü düzeltmesine itiraz" davası açılmış, ancak davacının feragat etmesi nedeniyle mahkemece davanın reddine karar verilmiş ve bu karar 06.04.2011 tarihinde temyizsiz olarak kesinleşmiştir.
    Bozma ilamı öncesinde verilen; 02.04.2013 tarih, 2011/565 E. - 2013/163 K. sayılı kararda; davacının, satın aldığı çaplı taşınmazın kaç metrekare olduğunu kullandığı zeminin durumundan ve taşınmazın çap örneğinden her zaman anlayabilecek durumda olduğu, yüzölçümünün maddi yanılgıyla yanlış yazılmış olması nedeniyle zarara uğradığını ileri süremeyeceği, Devletin bu zarardan sorumlu tutulmasının istenemeyeceği gerekçesiyle; davacının davasının reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Temyiz edilen karar; Yargıtay 5. Hukuk Dairesince verilen; 29.04.2014 tarih, 2013/29334 E. - 2014/11742 K. sayılı ilamı ile "...Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; ifraz sonucu 1183,15 m² yüzölçümüyle tapuya tescil edilen dava konusu taşınmazı davacının 21.11.2000 tarihinde satın aldığı, daha sonra taşınmazın zeminde kullanılan yüzölçümü ile tapudaki yüzölçümünün farklı olduğunun anlaşılması üzerine davacının 02.12.2010 tarihinde ... Kadastro 21. Bölge Müdürlüğüne başvurduğu, Kadastro Müdürlüğünce yapılan çalışma neticesinde düzenlenen 24.06.2010 tarihli inceleme raporunda dava konusu taşınmazın gerçek yüzölçümünün 1036,53 m² olarak belirlendiği ve bu hatanın ifraz sonrası değişiklik beyannamesine geçerken yapıldığı, bunun yazım hatasından kaynaklandığı tespit edilerek, dava konusu taşınmazın yüzölçümünün 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca 1036,53 m2 olarak düzeltilmesine karar verildiği ve buna ilişkin kararın davacıya tebliğ edildiği, düzeltim işleminin kesinleştiği, davacının da eksilen 146,62 m2.nin bedelinin tahsili için iş bu davayı açtığı, davacının, 4721 sayılı TMK"nun 1020. maddesi uyarınca tapu siciline güvenerek 1183,15 m². olarak satın aldığı taşınmazının, 146,62 m².sinin ifraz işlemleri sonrası değişiklik beyannamesine geçerken yazım hatasıyla fazla yazılması sonucu yüzölçümünün sonradan eksilmesi nedeniyle; bu yüzölçümü azalmasından TMK"nun 1007. maddesi anlamında Devlet sorumlu olduğu, hal böyle olunca, devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararın oluştuğu ve yazım hatasından kaynaklanan bu sorumluluğun da TMK"nun 1007. maddesi kapsamında tazmini gerektiği, (HGK"nun 16.06.2010 gün ve 2010/4-349-2010/318 sayılı kararı), bu nedenle; işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği" gerekçesiyle bozulmuştur.
    Bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın kabulü ile, 159.351,13-TL. tazminatın dava tarihi olan 08/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.
    Dava; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1007. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
    4721 sayılı Türk Medenî Kanunu"nun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
    Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır, zira sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır. Bundan başka; tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında her ne kadar mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de, yapılan inceleme hüküm kurmak için yetersiz, dayanak bilirkişi raporu ise hüküm kurmaya elverişli değildir.Buna göre;
    Öncelikle; alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmî dava açılması mümkündür. Davacı, dava ve ıslah dilekçesinde davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirmişse de; hukuki nitelendirmeyi mahkeme yapmalı, davanın kısmî dava olduğu düşünülmelidir, bu durumda koşullarının varlığı halinde sonradan ek dava açılabilir.
    Islah ise, taraflardan birinin usûle ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 176. ve devam eden maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği düzenlenmiştir.
    Yine HUMK"nın müteakip 84. maddesinde ve HMK"nın 177. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüştür. Hem anılan hükümler uyarınca ve hem de bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir zaman dilimiyle sınırlandırdığının kabul edilmesi ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
    Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948/3 E. - 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra; mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usüle müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu"nun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmıştır.
    6100 sayılı HMK"nın yürürlüğünden sonra, söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanıp uygulanamayacağına yönelik terreddütler nedeniyle Yargıtay İçtihadı Birleştime Genel Kurulu’nun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı ilamı ile, "Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948/3 E. - 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına" dair karar verilmekle, ilke olarak bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususu kesinleşmiş olup Dairemizce de re"sen dikkate alınması gerekmiştir. Şöyle ki:
    Yargıtay Kanunu"nun 45/5. maddesi; "İçtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlayacağı" hükmünü içermektedir.
    Yargıtay Kanunu"nun 45/5. maddesi karşısında Dairemizce "Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu"nun bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı kararına uygun karar verilmesi gerekmiştir. Bu nedenle; bozmadan sonra davacı tarafından yapılan ıslaha değer verilemeyecektir.
    İçtihadı birleştirme kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 177. maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, tanıkların dinlenmesi vs.) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay"ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
    O halde; yukarıda açıklanan yasa hükümleri ve içtihadı birleştirme kararı gereğince; bozma kararından sonra verilen ıslah dilekçesi ile talep sonucunun arttırılamayacağı açıktır. Somut uyuşmazlıkta; yasa gereği ve içtihadı birleştirme kararları uyarınca bozma sonrasında ıslah işlemi yapılamayacağından, yasayla getirilmiş ve içtihadı birleştirme kararıyla birlikte de açıklığa kavuşturulan sınırlamaya aykırı şekilde yapılan ıslah işleminin yok hükmünde sayılması gerekmektedir. Yok sayılan işlem hüküm ve sonuç doğurmadığından bu işleme dayalı olarak karar verilmesi imkânı da bulunmamaktadır. Bu itibarla; mahkemece dava dilekçesindeki talebe değer verilerek, bu istekle bağlı kalınarak, bozma sonrası yapılan ıslah işlemi yok sayılarak bu kısım yönünden red kararı verilmesi gerekirken, yok hükmündeki ıslah işlemine değer verilerek, talep miktarının arttırıldığı kabul edilmek suretiyle hüküm kurulması; bundan başka vekalet ücreti takdir etmekte ve yargılama giderlerinin paylaştırılmasında da ıslah edilen kısmın dikkate alınması da usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    Kabule göre de; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydındaki yüzölçümünün azalması nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği; arazi ise gelir metodu yöntemi ile, arsa ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
    Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemiyle, arsa ise değerlendirme gününden (... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1369 E. - 2011/234 K. sayılı kararının kesinleştiği tarihten) önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazın gerçek değeri belirlenerek karar verilmesi gerekir. İncelenen dosya kapsamında; dava konusu taşınmaza ilişkin ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1369 E. - 2011/234 K. sayılı dava dosyasının bulunmadığı anlaşılmakla, izah edildiği üzere dosyanın bulunduğu yerden getirtilmesi zorunludur.
    Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacı tarafından satın alınan arsa üzerinde 1183,15 m²"lik yüzölçümü dikkate alınarak hazırlanan ilk projeye göre arsa nitelikli anataşınmaz üzerine inşaa edilecek olan her katta beşer odalı daireler yapılabilecek iken, arsanın yüzölçümünde sonradan meydana gelen 146,62 m2"lik azalma nedeniyle hazırlanan ikinci projeye göre ise her katta dörder odalı daireler yapılabileceği, ana taşınmazda kat irtifakı kurulmuş olması nedeniyle toplamda on adet daire olmak üzere her daire yönünden meydana gelen yüzölçümü azalması sonucunda oluşan değer kaybının veya ileride oluşabilecek kâr kaybının hesaplanması suretiyle taşınmaza değer takdir edilmesi, mahkemece de bu rapora itibar edilerek hüküm kurulması yerinde değildir. Taşınmazın değeri; davacının zarara uğradığı değerlendirme tarihindeki vasfı dikkate alınarak, o tarihteki niteliğine göre tespit edilmelidir.
    Bakanlar Kurulu"nun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskân sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskûn olduğu için veya meskûn hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskûn yerler arasında yer alması gerekir.
    Taşınmaz; değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, alt yapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskân amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
    Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde; emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden, aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden
    oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait "Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu" tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerlerinin ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi; tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilerek, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı saptanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir. 
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 12/02/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi