21. Hukuk Dairesi 2016/13318 E. , 2016/14850 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, kurumca düzenlenen ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının Kurum tarafından kendisine gönderilen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı adına şirket sermaye hissesi oranında olmak üzere başlatılan takipte, davaya konu Kurum"un prim borçlarına ilişkin olarak düzenlenen ödeme emirlerinin en eski tarihli borç döneminin 2007/07; en yeni tarihli borç döneminin 2013/09. dönemine ait olduğu, ödeme emirlerinin davacıya 20/05/2014 tarihinde tebliğ edilmekle eldeki davanın süresinde açıldığı, davacının dava dışı Kurum borçlusu olan Limited Şirkette 11/04/2007-26/01/2012 tarihleri arasında Şirket Müdürü olarak görevinin bulunduğu, bu tarihten sonra hissesi ile Şirket Ortağı olarak görevinin devam ettiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarını oluşturan, 506 sayılı Yasa’nın 80/12. maddesinde; sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkililerinin Kurum"a karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları, 5510 sayılı Yasa"nın 88. maddesinde de Kurum"un sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanun"da belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcilerinin Kurum"a karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları bildirilmiştir.
Öte yandan, 6183 sayılı Yasa"nın 35. maddesinde de, ( Değişik madde: 22.07.1998 - 4369/21. m. ) limited şirket ortakları ( Değişik ibare: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m. ) şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. (Ek fıkra: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m.) Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. (Ek fıkra: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Türk Hukukunda ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler. Başka bir ifade ile, limited şirket, iki veya daha fazla gerçek ve tüzel kişi tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, ortaklık borçlarından sadece ortaklığın malvarlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu, esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortakların sermaye paylarının toplamına eşit olan ortaklıktır. Ortakların sorumluluğu sadece ortaklığa karşıdır ve esas sermaye payı ile sınırlıdır.
İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imkanını tanımamıştır. Bu ilkenin üç istisnası vardır. Birincisi, TTK.nun 532/f.3 maddesindeki açığı kapama yükümü, ikincisi selef sıfatıyla sorumluluk (TTK.529, 530 ve 531 maddeleri) ve üçüncüsü ise kamu borçlarından ortakların sorumluluğudur.
Burada yeri gelmişken müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. Müteselsil sorumluluk, birden çok kişinin, aynı zarardan, sorumlulardan her birinin zarar görene karşı, diğer sorumlular tarafından zararın tamamı tazmin edilinceye kadar sorumlu olmasıdır ( Kırca Çiğdem. "Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler", Prof. Dr. Fikret Eren"e Armağan, Ankara 2006, s. 644.).
Bir tüzel kişinin, Kurum"a olan borçlarının ödenmesinde şirketin yönetim kurulu üyeleri müteselsil sorumlu durumundadırlar. Müteselsil sorumluluk Kurum alacaklarından dolayı Kurum"a karşıdır. Bu nedenle, müteselsil sorumluların her biri, borcun tamamı ödeninceye kadar sorumlu kalmaya devam eder. Bu tür bir sorumlulukta, müteselsil sorumluların her birinin sorumluluğu kişisel niteliktedir ve bu sorumluluk kefalette olduğu gibi önce borçluya başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu sorumluluk borcun tamamını kapsar (Akıntürk Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35). Alacaklı, edimin tamamını borçluların birinden isteyebilir ve ifa için borçlulardan dilediği birini veya birkaçını seçebilir. Borcun tahsili için, borçlulardan biri aleyhine kesinleşen mahkeme kararı diğerlerini borçtan kurtarmaz. Alacağın fiilen elde edilmesi gerekir. Hükme rağmen alacağını elde edemeyen alacaklı, diğer sorumlulara yönelebilir. Diğer sorumluların borçtan kurtulmaları için borcun ifa edilmesi gerekir. Borç kısmen ödenirse, diğer sorumlular da ödenen miktar kadar alacaklıya karşı borçtan kurtulurlar. Borcun tamamını veya bir kısmını ödeyen borçlu, iç ilişkideki sorumluluk sırasına göre, diğer borçlulara rücu edebilir (Canyürek Murat, Müteselsil Borçlulukta İç ve Dış İlişkiler, İstanbul 2003, s. 12).
Somut olayda, davacının dava dışı Kurum borçlusu Limited Şirkette 11/04/2007-26/01/2012 tarihleri arasında Şirket Müdürü olarak görevinin bulunduğu ve bu tarih sonrasında da Limited Şirket Ortağı olarak görevinin devam ettiği anlaşılmakla davacının amme borcundan dolayı 31/12/2011 tarihine kadar olan dönem yönünden Şirket Müdürü olması nedeniyle borcun tamamından Kurum borçlusu şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Bu tarihten sonraki dönem yönünden ise Limited Şirket Ortağı olması nedeniyle muhtelif Kurum borçlarının 6183 sayılı Yasa"nın 35. maddesi gereğince dava dışı Kurum borçlusu Limited Şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilip edilemeyeceğine ilişkin yapılacak araştırma sonucuna göre, Kurum borçlarının dava dışı Limited Şirketi"nden tahsil edilmediği, tahsil edilemeyeceğinin de tespit edilmesi halinde davacı hakkında dava dışı şirket borçları ilgili takip başlatılması ve ödeme emri tebliğ edilmesinin mümkün olduğu, bu durumda davacının şirketteki hissesi ile sınırlı olarak şahsen sorumlu olabileceği, prim borcu ile ilgili olarak doğrudan limited şirket ortağına takip başlatılmasının mümkün olmadığı açıktır. Mahkemece bu doğrultuda bir araştırma ve inceleme yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Yapılacak iş, 6183 sayılı Kanun"un 35/1 maddesi hükmünde öngörülen sorumluluk koşullarının davacı bakımından gerçekleşip gerçekleşmediğini irdelemek, bu koşulların varlığı halinde, davacının amme borcundan dolayı 31/12/2011 tarihine kadar Şirket Müdürü olduğu dönemle sınırlı olarak 506 Sayılı Kanun"un 80.maddesi ve 5510 sayılı Kanun"un 88. maddesi kapsamında Kurum borçlusu şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen borcun tamamından; ödeme emrine konu olup bu dönem dışında kalan Kurum"un muhtelif borçlarına ilişkin olarak da Limited Şirket Ortağı olması nedeniyle şirketteki hissesi ile sınırlı olarak şahsen sorumlu olacağını kabul ederek Mahkemece sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma neticesi yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı ve davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacı iadesine
08.12.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.