10. Hukuk Dairesi 2019/2476 E. , 2019/8596 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 01.12.2009 tarihinde meydana gelen zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan aylıkların tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasanın 39. maddesidir.
Uzun vadeli sigorta kolları bakımından üçüncü kişinin sorumluluğunu düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 39. Maddesi; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir.”
5510 sayılı Kanunun “Tanımlar” başlıklı 3/5. maddesinde “Uzun vadeli sigorta kolları: Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kolları” olarak tanımlanmıştır. 39. madde ile yürürlük tarihi olan 01.10.2008 sonrası gerçekleşen olaylarda, uzun vadeli sigorta kolundan bağlanan aylıklar için Sosyal Güvenlik Kurumuna rücu hakkı tanınmıştır. Kurumun rücu hakkı, 5510 sayılı Kanun 4/1-a, b ve c maddeleri kapsamında sigortalılara uzun vade sigorta kolundan bağlanan malûl veya vazife malullüğü aylığı ile hak sahiplerine bağlanan ölüm aylıklarını kapsamaktadır. Aylıklar dışındaki Kurum giderlerinin bu madde kapsamında rücusu mümkün değildir.
Kurum sigortalısına veya hak sahiplerine bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için kasıtlı davranışı ile sebep olan üçünü kişilere rücu imkânı tanınmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 21. maddesine göre suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Türk Ceza Kanunundaki taksirli eylemler 39. maddedeki rücu kapsamı dışında tutulmuştur. Bir fiilin kasıt veya olası kasıt ile işlenip işlenmediği, maddi olgunun tespiti, ceza hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Uzun vade sigorta kollarından bağlanan aylıkların ilk peşin sermaye değerinin yarısı ancak üçüncü kişi konumunda olanlardan rücu edilebilir. Yargıtay uygulamasına göre, devlet adına sosyal güvenlik yasalarını uygulamakla yükümlü SGK birinci kişi, sigortalı ve hak sahipleri ikinci kişi, bunların dışında kalan ve kasıtlı hareketi ile kanunda sayılan yardımların yapılmasına sebebiyet veren kişiler üçüncü kişi konumundadır (HGK 21.05.1997, 1997/10-193-451, 10. H.D. 20.06.2002, 2002/4987-5554). Ancak, 5510 sayılı Kanun 56/1-a ve b bentlerinde sayılan durumlarda hak sahipleri istisna kapsamındadır ve ikinci kişi sayılmaz. 39. maddede işveren-sigortalı ilişkisi de yoktur.
5510 sayılı Kanunun 39/2. fıkrasında Kurumun rücu hakkının istisnaları düzenlenmiştir. İkinci fıkraya göre, “Malûllük, vazife malûllüğü veya ölüm hali, kamu görevlilerinin veya er ve erbaşlar ile kamu idareleri tarafından görevlendirilen diğer kişilerin vazifelerinin gereği olarak yaptıkları fiiller sonucu meydana gelmiş ise, bu fiillerden dolayı haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunanlar hariç olmak üzere, sigortalı veya hak sahiplerine yapılan ödemeler veya bağlanan aylıklar için Kurumca, kurumuna veya ilgililere rücû edilmez.”
Anılan ikinci fıkranın, Anayasanın 129/5 maddesinde “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve Kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir” hükmü ile birlikte uygulanması gerekmektedir. Kamu görevlileri hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunsa bile Anayasa hükmünün üst norm olması gereği ancak yine idareleri aleyhine dava açılabilecektir.
Eldeki davaya konu somut olayda, eylemin bilinçli taksirle işlendiğine dair verilen ceza mahkemesi hükmünün Yargıtayca onanarak kesinleşmiş olması ve bilinçli taksir halinin, anılan 39. maddede öngörülen kast unsuru kapsamında bulunmaması karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme sonucu hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 14/11/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.