20. Hukuk Dairesi 2015/14055 E. , 2017/3771 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 10/04/2013 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davacının dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... mevkii, 35 pafta, 6469 parselde kayıtlı 439 metrekare arsa niteliğindeki taşınmazı 02/01/2003 tarihinde kendi adına satış sureti ile iktisap ettiğini, 21/06/2012 tarihinde ... Yönetimi tarafından davacı müvekkiline açılan tapu iptali ve tescil davası neticesinde ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 13/02/2013 tarih, 2012/347 Esas ve 2013/68 Karar sayılı ilamı ile müvekkiline ait dava konusu taşınmazın tapusunun iş bu taşınmazın tamamının 1946 yılında yapılıp kesinleşen ... tahdidinde ... sınırları içinde kaldığı, 1744 ve 3302 sayılı Kanun çalışmalarında da konumunun değişmediği, dava konusu parsele 2. madde uygulamasının yapılmadığı, bu sebeple söz konusu taşınmaza 6292 sayılı Kanunun uygulama olanağının da bulunmadığı gerekçesiyle tapusunun iptal edilerek ... adına tescil edildiğini, müvekkilinin iş bu taşınmazı tapu siciline güven ilkesi nazarında iktisap ettiğini ancak satış sureti ile kendi adına tescil olunan bu taşınmazı iktisap ettiği esnada iş bu taşınmazın ... sınırları içinde kaldığı yönünde herhangi bir bilgilendirme ya da sınırlandırıcı vs. şerh ile de karşılaşmadığını, müvekkilinin adına kayıtlı iken tapusu iptal edilen taşınmaz nedeni ile müvekkilinin zarar gördüğünün aşikar olduğunu, bu zararın gerçekleşme sebebinin tapu sicilinin gereği gibi tutulmamasından ileri geldiğini, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi ile Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan kusursuz sorumlu olduğunun hüküm altına alındığını, yerleşik Yargıtay içtihatları ile de vurgulandığı üzere tapu sicilinin tutulmasından dolayı tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarının da ona göre belirlenmesi gerektiğini, tazminat miktarının da zarar verici eyleminin gerçekleşmemiş olması halinde zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesisine imkan verecek düzeyde olmasının gerektiğini, bu tazminat miktarından da tapu sicilinin gereği gibi tutulması nedeni ile TMK"nın 1007. maddesi gereği Devletin sorumlu olduğu hususunun yasa gereği sabit olduğunu belirterek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 80.000,00 TL tazminatın zararın gerçekleştiği 08/04/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 02/03/2015 tarihinde harçlandırdığı ıslah dilekçesi ile talep miktarını 175.600,00 TL"ye yükseltmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulü ile; 175.600,00 TL tazminatın 80.000,00 TL"nin 10/04/2013 tarihinden itibaren, kalan 95.600,00 TL"nin ıslah tarihi olan 02/03/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, hüküm davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Dosya kapsamından tazminat istemine dayanak yapılan 439 m2 yüzölçümlü ve arsa vasıflı 6469 parsel sayılı taşınmazın davacı adına 02.01.2003 tarihinde satışla tescil edildiği, daha sonra ... Yönetimi tarafından açılan dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/347-2013/68 E.-K.sayılı ilamı ile davalı adına olan tapu kaydının iptali ile ... vasfıyla ... adına tesciline karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin 28/03/2013 tarihinde kesinleştiği,davacıların temyize konu bu davayı 10/04/2013 tarihinde açtıkları anlaşılmaktadır.
Mahkemece verilen karar usul ve kanuna aykırıdır. Tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tabi davalardandır.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır" hükmüne yer verilmiştir.
Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile 23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481, 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. - 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, dava değeri üzerinden nisbi tarifeye göre dava harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi dava harcının alınması gerekir.
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde 80000.-TL tazminat talebinde bulunmuş, ise de; dosya içerisinde bu değer üzerinden yatırılan peşin/nisbi harca ilişkin makbuz bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı ıslah dilekçesi ile değer artırmış ve ıslah harcı yatırmışsa da; yatırılan ıslah harcının sadece artırılan miktara ilişkin olduğu görülmüştür.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek, dava harcı tamamlanmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.
Bu durumda mahkemece; yürürlükteki harçlar tarifesi uyarınca dava edilen değer üzerinden dava harcını ödemesi konusunda davacıya usulünce süre verilip harç tamamlanırsa dava edilen miktar üzerinden hüküm kurulması, harç tamamlandığı takdirde işin esasına girilmesi tapu iptal kararının kesinleştiği tarih değerlendirme tarihi olarak alınması ve arsa vasfında olan taşınmaza emsal metodu kullanarak belirlenecek değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, harcı tamamlanmayan değer üzerinden emsal metodu kullanılmadan emlakçılardan alınan verilere göre belirlenen m2 değeri belirleyen bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı ... temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün açıklanan nedenden dolayı BOZULMASINA 27/04/2017 günü oy birliği ile karar verildi.