1. Hukuk Dairesi 2014/19241 E. , 2015/1318 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BULANCAK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/07/2014
NUMARASI : 2013/713-2014/495
Taraflar arasında görülen tapu iptal, tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 5 parsel sayılı taşınmazının vekil Mediha tarafından diğer davalı Yaşar"a satış suretiyle temlik edildiğini, satış bedelininde ödenmediğini ileri sürerek tapu iptal ve tescil ya da taşınmaz bedelinin davalılardan tazminine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Yaşar, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini istemiş, diğer davalı Mediha ise taşınmazın satışı nedeniyle kendisine bir bedel ödenmediğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının ileri sürdüğü iddiaların kanıtlanamadığı, kayıt malikinin de tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, 30.11.2011 tarihinde noterde düzenlenen vekaletname ile adına kayıtlı taşınmazların satışı v.s için davalı Mediha"yı vekil tayin ettiği, 18.9.2012 tarihli resmi senet ile vekil tarafından davacıya ait 5 parsel sayılı taşınmazın davalı Yaşar"a satış suretiyle temlik edildiği, vekil Mediha"nın davacının kayın validesi olduğu anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı görülmektedir.
Bilinmelidirki; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazın önceki kayıt malikleri adına vekaleten davalı Mediha tarafından 3.4.2008 tarihinde dava dışı Mehmet Yavuz"a satıldığı, 15.10.2008 tarihinde ise M..Y.."un bizzat davacıya tapuda satış göstererek devir yaptığı, 18.9.2012 tarihinde ise bu kez davacı adına vekili Mediha tarafından davalı Yaşar"a satıldığı görülmektedir.
Öte yandan; davacının bayii olan M..Y.. tarafından Bulancak Asliye Hukuk Mahkemesinde eldeki davacı ve davalı Mediha aleyhine çekişme konusu 5 parsel sayılı taşınmaza yönelik açtığı ve mahkemenin 2012/340 esasında kayıtlı olan tapu iptal ve tescil davasının Yargıtay 3. Hukuk Dairesinde temyiz aşamasında olduğu anlaşılmaktadır.
O halde; mahkemece, öncelikle Bulancak Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/340 esas sayılı dava dosyasının Yargıtay"dan dönüşünün beklenmesi, ilgili kararın bozularak gelmesi halinde eldeki dava ile birleştirilmesi, Yargıtay"dan onanması halinde o dosyadaki maddi olguların eldeki dava ile birlikte yukarıda açıklanan ilkelere göre değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule görede; davacı, tapu iptal ve tescil isteğinin yanında terditli olarak tazminat isteğinde de bulunduğu halde mahkemece bu konuda olumlu ya ada olumsuz bir değerlendirme yapılmamış olmasıda isabetli değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.