21. Hukuk Dairesi 2015/21731 E. , 2016/15658 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere, temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacı ..." ın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakim: ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların ... ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına hüküm altına alınan 3.000,00 TL manevi tazminatın az olduğu açıkça belli olmaktadır.
3- Mahkemece ceza yargılaması sırasında düzenlenen ve kazalılara 4/8, işveren sanığa 4/8 oranında kusur veren 05.11.2003 tarihli kusur bilirkişi raporu karar esas alınmıştır.
Ne var ki hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda; bilirkişiler, İş Kanununun 77.maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğünün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptamadıkları anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca da, kusur raporunun, İş Kanununun 77.maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde ve özellikle ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile özel hukukun sorumluluğa ilişkin hükümleri arasında unsurlar açısından farklılık bulunduğu, cezai sorumluluk için kasti veya ihmali bir davranış biçiminin gerçekleşmesi gerekli olduğu, özel hukuk da ise her zaman kasıt ve kusur unsurlarının bulunmasının zorunlu olmadığı, gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan BK"nun 53. maddesi ve gerekse 6098 sayılı TBK’nun 74. maddesi gereğince hukuk hakiminin ceza davasında saptanmış kusur oranlarıyla bağlı olmadığı ceza davasında tespit edilen maddi olgularla bağlı olacağı, görülmekte olan bu dava açısından da bu maddi olgunun sigortalının yaralandığı olayın işyerinde ve işverenin işinin görülmesi sırasında meydana geldiği ile sınırlı olduğu, göz ardı edilerek, ceza yargılamasında düzenlenen kusur bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2008 gün 2008/21-556E ve 2008/532K sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Mahkemece yapılacak iş; işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişilere konuyu yeniden yukarıda açıklandığı biçimde inceletmek, verilen rapor dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilmek, ceza davasında alınan kusur durumunun bağlayıcı olmadığını göz önünde tutmak ve sonuca göre karar vermekten ibarettir.
4- Öte yandan, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı yasanın 55.maddesinde ( Türk Borçlar Kanunu’nun 66.maddesi) adam çalıştıranın sorumluluğu düzenlenmiş olup istihdam edenin bu sorumluluğu kusura dayalı bir sorumluluk olmayıp çalıştırdığı kişinin zarar doğurucu eylemlerinden dolayı kusursuz sorumluluğu esastır.
Somut olayda, davacı ..." ın maddi zararının belirlenmesi sırasında mükerrer tahsile neden olmamak için hesaplanan maddi zararlarından rücuya tabi Kurum tahsislerinin düşülmesi gerektiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf davacı ..." ın hesaplanan maddi zararından düşülmesi gereken Kurum tahsisinin rücuya tabi miktarının belirlenmesi hususunda olup 5510 Sayılı Yasanın 21/4 maddesinde açıkça iş kazasının üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmesi halinde sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin “yarısının” rücuya tabi olacağı düzenlenmiştir. Burada tartışılması gereken diğer bir husus da üçüncü kişi kavramından neyin anlaşılması gerektiğidir ki ilgili yasa metni ve başlığından anlaşıldığı üzere işveren dışındaki herkes üçüncü kişidir. Hal böyle olunca işbu dosyada yargılama konusu iş kazasında kusuru bulunan diğer işçi ..." nun üçüncü kişi sıfatını taşıdığı açıktır. Bu kapsamda davacının hesaplanan maddi zararından Kurum tahsisinin tenzili sırasında 5510 sayılı yasanın 21/4 maddesinin gözetilerek diğer işçi ..." nun kusuruna denk gelen ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile davalı işveren şirketin kusuruna denk gelen ilk peşin sermaye değerinin tamamı toplamlarının düşülmesi gerekirken bu hususun gözetilmediği hesap raporuna itimat ile neticeye varılması doğru olmamıştır.
O halde, davacı ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
27.12.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.