21. Hukuk Dairesi 2016/14947 E. , 2016/15729 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının Kurum tarafından gönderilen 08/11/2013 tarihli 1043100-034 sayılı ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile “dava konusu Beykoz SGM"nin 08/11/2013 tarih 1043100 - 034 sayılı ödeme emrinin sadece davacının hissesi olan 45/50 oranındaki hisseye tekabül eden miktarın mahsubu ile ödeme emrinin 5/50 oranında kısmının iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı adına düzenlenen davaya konu prim borçlarına ilişkin ödeme emrinin 2005/03.-2009/09. ay dönemine ilişkin olduğu, ticaret sicil kayıtlarına göre, 04/01/2007 tarihinde ilan edilen dava dışı borçlu limited şirketinin 25/12/2006 tarihli Ortaklar Kurulu Kararı ile davacının 45/50 oranında hisse devralarak Limited Şirketi Ortağı haline geldiğinin, Şirket Müdürlüğü görevinin 3 yıl süre ile davacıya bırakıldığının belirtildiği, sonraki tarihli ilanlarda davacının Şirket Müdürlüğü görevinin son erdiğine dair herhangi bir kaydın yer almadığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı ise 506 sayılı Kanun"un 80, 5510 sayılı Kanun"un 88 ve 6183 sayılı Kanun"un mükerrer 35. maddesi olup, davadaki sorunun bu maddeler ile birlikte değerlendirilerek çözüme kavuşturulması gerektiği ortadadır.
5510 sayılı Kanun"un yürürlük süresiyle ilgili 108/1-c maddesinde, Kanun"un 88. maddesinin 01/07/2008 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
506 sayılı Kanun"un 80/12. maddesinde sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşlarının tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkililerinin kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları, 5510 sayılı Kanun"un 88/20. maddesinde de Kurum"un sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanun"da belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcilerinin Kurum"a karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları bildirilmiştir.
5510 sayılı Kanun"un 88/20. maddesi 506 sayılı Kanun"un 80/12. maddesinden farklı olarak, tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri yanında, şirket yönetim kurulu üyelerini de sorumlu tutmaktadır.
6183 sayılı Yasa"nın 35. maddesinde de, ( Değişik madde: 22.07.1998 - 4369/21. m. ) limited şirket ortakları ( Değişik ibare: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m. ) şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. (Ek fıkra: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m.) Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. (Ek fıkra: 04.06.2008 - 5766 S.K./3. m.) Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Türk Hukukunda ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler. Başka bir ifade ile, limited şirket, iki veya daha fazla gerçek ve tüzel kişi tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, ortaklık borçlarından sadece ortaklığın malvarlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu, esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortakların sermaye paylarının toplamına eşit olan ortaklıktır. Ortakların sorumluluğu sadece ortaklığa karşıdır ve esas sermaye payı ile sınırlıdır.
İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imkanını tanımamıştır. Bu ilkenin üç istisnası vardır. Birincisi, TTK.nun 532/f.3 maddesindeki açığı kapama yükümü, ikincisi selef sıfatıyla sorumluluk (TTK.529, 530 ve 531 maddeleri) ve üçüncüsü ise kamu borçlarından ortakların sorumluluğudur.
Burada yeri gelmişken müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. Müteselsil sorumluluk, birden çok kişinin, aynı zarardan, sorumlulardan her birinin zarar görene karşı, diğer sorumlular tarafından zararın tamamı tazmin edilinceye kadar sorumlu olmasıdır ( Kırca Çiğdem. "Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler", Prof. Dr. Fikret Eren"e Armağan, Ankara 2006, s. 644.).
Bir tüzel kişinin, Kurum"a olan borçlarının ödenmesinde şirketin yönetim kurulu üyeleri müteselsil sorumlu durumundadırlar. Müteselsil sorumluluk Kurum alacaklarından dolayı Kurum"a karşıdır. Bu nedenle, müteselsil sorumluların her biri, borcun tamamı ödeninceye kadar sorumlu kalmaya devam eder. Bu tür bir sorumlulukta, müteselsil sorumluların her birinin sorumluluğu kişisel niteliktedir ve bu sorumluluk kefalette olduğu gibi önce borçluya başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu sorumluluk borcun tamamını kapsar (Akıntürk Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35). Alacaklı, edimin tamamını borçluların birinden isteyebilir ve ifa için borçlulardan dilediği birini veya birkaçını seçebilir. Borcun tahsili için, borçlulardan biri aleyhine kesinleşen mahkeme kararı diğerlerini borçtan kurtarmaz. Alacağın fiilen elde edilmesi gerekir. Hükme rağmen alacağını elde edemeyen alacaklı, diğer sorumlulara yönelebilir. Diğer sorumluların borçtan kurtulmaları için borcun ifa edilmesi gerekir. Borç kısmen ödenirse, diğer sorumlular da ödenen miktar kadar alacaklıya karşı borçtan kurtulurlar. Borcun tamamını veya bir kısmını ödeyen borçlu, iç ilişkideki sorumluluk sırasına göre, diğer borçlulara rücu edebilir (Canyürek Murat, Müteselsil Borçlulukta İç ve Dış İlişkiler, İstanbul 2003, s. 12).
Somut olayda, davacının dava dışı Kurum borçlusu Limited Şirkette 25/12/2006 tarihinden itibaren 3 yıl süre ile Şirket Müdürü olarak görevinin bulunduğu anlaşılmakla davacının amme borcundan dolayı borcun tamamından Kurum borçlusu şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı açıktır. Mahkemece bu doğrultuda bir değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.12.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.