1. Hukuk Dairesi 2014/2930 E. , 2015/1752 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ÜNYE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/12/2013
NUMARASI : 2012/308-2013/669
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Derya Alaybeyoğlu"nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, davalı ile ortak murisleri A.Ş.."in 155 ada 3 parsel sayılı taşınmazını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan temlikin gerçek bir satış olmayıp mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca oldukça yaşlı olan murisin işlem sırasında doktor raporu alınmadığını, mirasbırakanın hukuki işlem ehliyeti olmadığından yaptığı aktin geçersiz olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlar; 22.11.2013 tarihli oturumda ise davacılar vekili imzalı beyanı ile davadaki isteklerinin muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis talebinden ibaret olduğunu açıklamıştır.
Davalı; davacı kardeşlerinin evlenip köy dışına çıktıklarını, kendisinin ise 2001 yılında evleninceye kadar ve evlendikten sonra murise ve annesine baktığını, her türlü ihtiyaçlarını giderdiğini, murisin sağlığında davacılara elinden geldiği kadar yardımda bulunduğunu, haklarını verdiğini, ancak uzakta olan davacıların muris ile ilgilenmediklerini, yapılan işlemin muvazaalı olmadığını, taşınmazın bedelini on adet bilezik ile altın setini vermek suretiyle ödediğini, anne ve babası ile ilgilenmesi nedeniyle bedelin düşük tutulduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1923 doğumlu mirasbırakan A. Ş.."in 10.11.1010 tarihinde öldüğü, geride dava dışı sağ eşi Hatice ile dava dışı kızı Zahide ve davanın tarafları olan çocuklarının mirasçı olarak kaldıkları, çekişme konusu taşınmazın murise aitken 28.09.2009 tarihinde 600,00 TL bedelle davalıya satış suretiyle temlik ettiği, taşınmazın fındık bahçesi niteliğinde olduğu ve halen davalı adına kayıtlı bulunduğu, mahkemece yapılan uygulama sonucunda taşınmazın dava tarihindeki değerinin 37.346,13 TL olarak, akit tarihindeki değerinin ise 23.628,00 TL olarak belirlendiği, dava konusu taşınmaz dışında muris adına kayıtlı 3 parça daha fındık bahçesi niteliğinde taşınmazlarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; tüm dosya kapsamı, tanık beyanları ve özellikle tarafların annesi Hatice ile kardeşi Zahide"nin anlatımlarından, yaklaşık 35 yıldır muris ile eşinin bakımını davalının yaptığı, murisin kış aylarında da eşi ile birlikte İstanbul"da oturan davalının yanında kaldığı anlaşılmakta olup, murisin geride başka taşınmazının da bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK."nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı,aksine kendisi ile ilgilenip, bakımını yapan kızı Ayşe"ye duyduğu minnet sonucunda devri yaptığının kabulü gerektiği gibi, çekişme konusu taşınmazın devri nedeniyle murisin davalıdan on adet bilezik ile altın setini de aldığı tanık anlatımları ile anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında fahiş bir fark var ise de, bu hususun tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı da açıktır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.