4. Hukuk Dairesi 2016/4449 E. , 2016/6410 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 11/06/2009 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 12/06/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı vekili, 20/11/2003 tarihinde İngiltere Başkonsolosluğunda meydana gelen patlamada dava dışı İrfan Vural"ın yaralandığını, İrfan Vural tarafından İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 2005/612 esas, 2007/2519 karar sayılı dosyası ile ... aleyhine açılan davada İrfan Vural lehine tazminata hükmedildiğini, bu nedenle idare tarafından 17/07/2008 tarihinde toplam 36.960,80 TL ödemede bulunulduğunu belirterek, ödenen bedelin eylemden sorumlu olan davalılardan rücuen tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, davacı vekilinin usulüne uygun ara kararlarını yerine getirmediği ve verilen kesin süreye rağmen tebligat eksikliğini tamamlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
HMK"da yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamaya yönelik hükümlerin sağlıklı ve adil bir yargılama yapılması ve hüküm kurulması amacına uygun olarak yorumlanması gerekir. Aksine düşünce biçimin işin esasından (özünden) üstün tutulması sonucunu doğurur ki bu halde biçim, maddi hukukun tanıdığı hakkın elde edilmesinin önünde engel oluşturur. Biçim, maddi hakka uluşmaya yardımcı bir araç olmaktan çıkarılıp amaç haline getirilmemelidir.
İster kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara karar her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda ise, 13/03/2014 tarihli celsede mahkemece “davacı vekiline bir önceki celse 2 no"lu ara kararı da göz önüne alınarak tebligat yapılamayan davalılardan yurt dışında bulunanlara yurt dışında yayınlanan bir gazetede olmak üzere ilanen tebligat eksikliğini tamamlaması için bir sonraki celseye kadar kesin süre verilmesine, verilen kesin süre içinde gereğini yerine getirmediği takdirde dosyanın usulden reddedileceği yönünde kesin sürenin hukuki sonuçlarının anlatılmasına” şeklinde ara karar kurularak 12/06/2014 nolu celsede, davacı vekilinin verilen kesin süre içerisinde tebligat eksikliğini tamamlamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de mahkemenin verdiği kesin süre usulüne uygun değildir. Mahkemece kesin süreye dair verilen ara karar da hangi davalılara tebligat yapılamadığı belirtilmemiş, "tebligat yapılamayan davalıların yurt dışında bulunanlara" ibaresi kullanılmak suretiyle belirsiz bir anlatıma başvurulmuş, yapılması gerekenler kesinlik arz edecek şekilde bildirilmemiştir. Bu kapsamda mevcut hali ile kesin süre ihtarının usulüne uygun olmadığı açıktır. Kaldı ki davalıların birçoğuna da dava dilekçesi tebliğ edilmiş olup tebligat yapılan davalılar yönünden de ret kararı verilmesi doğru değildir.
Mahkemece yazılı şekilde usulsüz kesin süre ihtarına uyulmamasından bahisle davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 10/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.