10. Hukuk Dairesi 2018/1026 E. , 2019/9706 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Karacabey 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, davalı Kurum işleminin iptali ile 10.06.2002 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Dava, davalı Kurum işleminin iptali ile 10.06.2002 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
II-CEVAP
Davalı Kurum vekili, davacının Tarım Bağ-Kur sigortalısı olması gerektiğini, Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesince, “ Davanın KABULÜ İLE,
1-Davacını Bağ-Kur sigortalılığı iptaline ilişkin davalı SGK"nın işleminin iptali ile davacının 10/06/2002 tarihinden itibaren Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine,...” karar verilmiştir.
B-BAM KARARI
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince, “...Tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davacının üretime bir katkısı olmaksızın, adına kayıtlı gemi ile balık avlama ve avladığı balıkları satma işini yaptığı, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının zirai balıkçılık değil ticari balıkçılık olduğu, kurumun faaliyeti zirai balıkçılık kabul ederek Bağ-Kur sigortalılığını iptal etmesinin yerinde olmadığı, mahkemenin bu yöndeki kabulünün usul ve yasaya uygun olduğu, davacının 20.11.2014 tarihinde yapılandırmaya müracaat ettiği ve Bağ-Kur sigortalılığının iptal edildiğini öğrendikten hemen sonra huzurdaki davayı ikame ettiği, yeniden kuruma müracaat etmesinin gerekli ve faydalı olmadığı anlaşılmakla (her ne kadar iptal edilen sigorta 21.03.2002 olmakla birlikte mahkemece 10.06.2002 tarihinden beri Bağ-Kur sigortalısı olduğunun kabulüne karar verilmesine karşı bir istinaf itirazı olmadığından) davalı Kurumun istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçeleri ile, “...Davalı Kurumun istinaf başvurusunun esastan reddine,...” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
SGK vekili, Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğu dava konusu sürede davacının Tarım Bağ-Kur sigortalısı olması gerektiğini beyanla kararın bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dosya kapsamı incelendiğinde, davalı Kurum tarafından 10.06.2002 tarihi itibariyle 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olarak tescil edilen davacının, söz konusu sigortalılığının vergi kaydının zirai faaliyet şeklinde olması nedeniyle iptali neticesi, eldeki davanın açıldığı, Mahkemece ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verildiği ancak söz konusu hükmün eksik araştırma ve incelemeye dayalı olduğu anlaşılmıştır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 2926 sayılı Kanunun 2. maddesinde, kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların sigortalı sayılacakları belirtilmiş, 3. maddenin (b) bendinde, bu Kanunda geçen “tarımsal faaliyette bulunanlar”ın, kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanları veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanları ifade ettiği açıklanmıştır. Ayrıca 5. maddede, yasal süresinde kayıt ve tescillerini yaptırmayanların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi izleyen aybaşından itibaren başlayacağı, bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, 6. maddede, bu Kanuna göre sigortalı sayılanların sigortalılıklarının tarımsal faaliyetlerine son verdiklerinde sona ereceği, 7. maddede, kişilerin bu Kanuna göre sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren en geç 3 ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmak zorunda oldukları, 9. maddede, bu zorunluluğa uymayanların tescil işlemlerinin Kurumca kendiliğinden yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan davanın diğer yasal dayanağı niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun 3. maddesinde tarımsal faaliyet, kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde veya kamuya mahsus mahallerde ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yoluyla yahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünleri elde edilmesini ve/veya bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından; muhafazası, taşınması veya pazarlanması şeklinde tanımlandıktan sonra 4. maddenin 1. fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde, hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız tarımsal faaliyette bulunanların sigortalı sayılacakları belirtilmiş, 7. maddede sigorta hak ve yükümlülüklerinin, tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar için tarımsal faaliyetlerinin kanunla kurulu ilgili meslek kuruluşlarınca veya kendilerince, 1 yıl içinde bildirilmesi durumunda kaydedildiği tarihten, bu süre içinde bildirilmemesi halinde ise bildirimin Kuruma yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı öngörülmüştür.
Bu nedenlerle davacının dava konusu sigortalılığına esas, tabiattan su ürünlerinin avlanması işi tarımsal faaliyet kapsamında olup yapılan işin kapasitesi sigortalılık niteliğini değiştirecek bir ölçü değildir. Mahkemece, davacının “doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle” “hayvan ve su ürünleri elde edilmesini ve/veya bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından; muhafazası, taşınması veya pazarlanması” faaliyetinin kapsamlı bir şekilde araştırılması ve yapılan işe ait tüm delil ve kayıtların toplanıp irdelenmesi ile sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen hukuki ve maddi olgular değerlendirilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33.Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 10/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.