21. Hukuk Dairesi 2017/5428 E. , 2017/10508 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, kesilen ölüm aylığının kesilme tarihinden itibaren yeniden bağlanması gerektiğinin ve Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali ile kesilen ölüm aylığının kesilme tarihinden itibaren yeniden bağlanması gerektiğinin tespiti ve davalı Kuruma 26.364,74 TL borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı Kurum vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacı ... "nın eşi ...’ten 20/11/2002 tarihinde boşandığı, 13.10.1994 tarihinde vefat eden annesinden dolayı yetim aylığı aldığı, Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından düzenlenen 15.2.2011 tarihli 2011/024 sayılı rapora göre davacı ve boşandığı eşinin birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora dayanılarak davacının aylığının kesilerek, Kurumca 21.10.2008 – 20.4.2011 süresinde ödenen 17049,46.-TL aylık tutarı ve işlemiş faizinin borç çıkarıldığı,Mahkemece davanın kabulüne dair ilk kararın Dairemizin 2014/22807 Esas - 2015/15957 Karar sayılı 08/09/2015 tarihli ilamı ile araştırmaya yönelik bozulduğu, anlaşılmıştır.
Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda hak sahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama yöntemi benimsenmiştir.
5510 sayılı Yasa"nın 56. maddesinde oldukça yalın olarak; "eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen" ibareleri yer almakta olup kanun koyucu tarafından örneğin; "sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan", " hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan", "gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan" veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede, boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurum"ca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan "boşanma" hukuki durum ve sonucunun, eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda "anlaşmalı boşanma" adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibariyle gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Somut olayda; Dairemizin 2014/22807 Esas - 2015/15957 Karar sayılı 08/09/2015 tarihli bozma ilamında; “Yapılacak iş, davacının boşanma tarihinden sonra özellikle 5510 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden sonraki dönemde boşandığı eşiyle birlikte yaşayıp yaşamadığının belirlenmesi için davacının ve boşandığı eşinin varsa çalışmaları nedeniyle resmi kurumlara ve işverenlere verdikleri adreslerin, bağlı bulundukları nüfus idaresindeki kayıtlı adreslerinin veya yapılmış ise adres nakillerine dair bilgileri ve varsa nakil ile ilgili belgelerin ilgili kurum ve kuruluşlardan sorulması, oturulduğu belirlenilen adres veya adrese komşu binaların kapıcı, yönetici ve oturanları arasında zabıtaca konu hakkında bilgisi olabileceklerin belirlenerek ve özellikle Sosyal Güvenlik Kontrol Memuruna beyanda bulunan kişilerin beyanlarına başvurulmak, yine davacının birlikte yaşadığı belirtilen abisi ..." nın bağlı bulunduğu nüfus idaresindeki kayıtlı adresinin veya yapılmış ise adres nakillerine dair bilgileri ve varsa nakil ile ilgili belgelerin ilgili kurum ve kuruluşlardan sorulması, komşularının dinlenmesi, abisinin evli ve çocuklu olup olmadığı, davacının hayatın olağan akışına göre abisi ile birlikte yaşamasının mümkün olup olmadığının dikkate alınması suretiyle toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek davacının boşandığı halde eşiyle fiilen birlikte yaşayıp yaşamadığı hiçbir kuşku ve tereddüte yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirleyerek sonucuna göre karar verilmelidir" gerekçesiyle kararın bozulduğu, Mahkemece bozma sonrası yapılan araştırmada; davacı ...’nın, 29.2.2016 tarihinde mernisten alınan nüfus kayıt örneğine göre; yerleşim yerinin ... r olduğu, Konak Kaymakamlığı İlçe Nüfus Müdürlüğünün adres bilgileri formuna göre; davacının abisi ...’nın 7.2.2007 beyan tarihinden itibaren son yerleşim yeri adresinin ... Mah. 731/3 Sk. No:18 Konak/İzmir olduğu, ...’ün adresinin 7.2.2007 beyan tarihinden itibaren ... olduğu, 2.5.2016 tarihinde mernisten alınan nüfus kayıt örneğine göre; davacının abisi ...’nın 20.12.1979 tarihinde evlendiği, eşinin ... olup, çocuklarının 6.8.1981 doğumlu ..., 30.10.1983 doğumlu ... ve 24.11.1985 doğumlu ... olduğu, ...’nın 5396723314 numarasındaki adresin 808 Sk. İkiçeşmelik No:4 Konak/İzmir olarak kayıtlı olduğu, Turkcell İletişim Hiz.A.Ş.’nin ...’nın 808 Sk. No:4 Topaltı Konak/İzmir adresinde aboneliğinin 25.8.2009 tarihinde başladığı, 23.2.2010 tarihinde aboneliğinin bittiğini bildirdiği, Türk Telekom’un ... telefon numarasının ... adına ... adresinde kayıtlı olup, 14.3.2013 tarihinde ilgili telefon numarasının ...’e devir edildiği, ... Elektrik Dağ.A.Ş. Konak Merkez İşletme Müdürlüğünce ... adına 808 Sk. No:4 adresinde 26.4.2004 tarihinde 1754211 numaralı aboneliğin tesis edilmiş olup, halen ... adına devam ettiği,Mahkemece bazı tutanak tanıklarının tekrar dinlendiği, bazılarının dinlenilmediği, bütün bu araştırmalar sonucunda; Mahkemece tekrar davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür.
15.2.2011 tarihli 2011/024 sayılı denetmen raporunda; 7.2.2011 tarihinde ...adresinde beyanına başvurulan ...’ün, “Boşandığı eski eşi ... hanım ile ayrı yaşadığını, ... hanımın boşandıktan sonra ağabeyi ile birlikte yaşadığını, ... hanımın bazen evini temizliğe geldiğini, kendisinin hastalandığında, zor durumda olduğunda telefon ile ... hanıma ulaştığını ve ... hanımında geldiğini, boşanma nedenlerinin geçim sıkıntısından ve çocuklarının olmadığından kaynaklandığını, eski eşi ile boşanalı 1-2 sene olduğunu” beyan ettiği, 7.2.2011 tarihinde Süvari Mahallesi Muhtarı ...’in beyanında; “... ile ...’yı 30 senedir tanıdığını, mahallede ...’ün ikamet ettiğini, şahsın tek başına yaşadığını, ...’ün eski eşi ... hanımın zaman zaman eski eşinin temizlik işini yapmak için evine gittiğini, ... hanımın haftada yaklaşık 3 gün eski eşinin evine giderek işlerine yardımcı olduğunu, boşanmış olan çiftin beraber yaşamadıklarını, çiftin çocuklarının olmadığını, boşandıklarından haberdar olduğunu” belirttiği, 14.2.2011 tarihinde ihbarcı ve tanık ...’ın Kurumda verdiği ifadesinde: “... adresinde yaklaşık 3-4 senedir ikamet ettiğini, 808 Sk. No:4’de ... bey ile ... hanımın beraber yaşadıklarını, karı-koca hayatı sürdürdüklerini, boşanmış çiftin beraber yaşadığına tüm mahallenin şahit olduğunu, ... hanımın annesi öldükten sonra ... bey ile kağıt üzerinde boşandığını, ancak beraber yaşadıklarını, çocuklarının olmadığını, ... hanımın temizlikçi-gündelikçi olduğunu” beyan ettiği, 808 Sk. No: 7’de yaklaşık 16 senedir ikamet eden ..., 808 Sk. No.15’de yaklaşık 15 senedir ikamet eden ..., 808 Sk. No:29’da yaklaşık 15 senedir ikamet eden ...’in beyanlarına başvurulduğu, her üç şahsında 7.2.2011 tarihli beyanlarında; ... ile ...’ün beraber yaşadıklarını belirttikleri, görülmüştür.
Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından tanzim edilen raporun içeriği, davacının bazı abonelik kayıtlarında eşinin adresini bildirmiş olması, davacının birlikte yaşadığını iddia ettiği abisi ...’nın 20.12.1979 tarihinde evlenmiş olduğu, eşinin ... olduğu, çocuklarının 6.8.1981 doğumlu ..., 30.10.1983 doğumlu ... ve 24.11.1985 doğumlu ... olduğu, üç yetişkin çocuğun ailesiyle birlikte yaşaması, abisinin evinin 2,5 odalı küçük bir ev olması ve birlikte yaşamaya uygun olmaması,tanık beyanlarında davacının eşinin evini temizlemek için sık sık oraya gittiğinin beyan edilmesi, davacının boşandığı eşinin evini temizlemeye gitmesinin hayatın doğal akışıyla örtüşmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı ve eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup 5510 sayılı yasanın 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin de aksi ispat edilemediğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Ayrıca; HMK 266/1 maddesinde yer alan “Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” hükmü gözardı edilerek maddi vakıaya dayalı hukuki bir konuda bilirkişi incelemesi yaptırılması da isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14/12/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.