3. Hukuk Dairesi 2017/9084 E. , 2018/6394 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın görev yönünden reddinne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 27.09.2009 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi ile kapalı havuz tesisi içerisindeki büfe ve çay ocağını ihale sonrası davalıdan kiraladığını, sözleşmenin 27.09.2010 tarihinden itibaren yenilendiğini, buna rağmen davalı kiraya veren elemanlarınca 02.10.2014 tarihinde kiralanan iş yerinin zorla tahliye edildiğini, büfe içerindeki tüm eşyalarına ve satışa sunduğu mallarına davalı tarafından el konulduğunu belirterek haksız tahliye ve el konulan mallarının bedeli 40.000 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Davalı kiraya veren Belediyenin 2886 Sayılı Kanun 75. maddesine göre tahliye sırasında özensiz davranması sonucu meydana gelen zararın davalı kurumun hizmet kusuruna dayandığından bu nedenle tam yargı davası olarak idare mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle yargı yolu yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 4/1-a maddesine göre “Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda” Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır.
İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.
Somut olayda, az yukarıda açıklandığı üzere taraflar arasındaki ilişki, kira sözleşmesinden kaynaklanan özel hukuk ilişkisidir. İdari yargının konusu, idarenin idare hukuku alanındaki faaliyeti ile ilgili davalardır. İdare bir işlemi, eylemi ve sözleşmeyi yaparken özel hukuk kişilerinin üstünde bir kamu tüzel kişisi olarak hareket etmiş ise uygulanacak hukuk idare hukukudur. O halde mahkemece, özel hukuk tüzel kişisi olan davalı aleyhine açılan ve özel hukuk hükümlerine tabi kira sözleşmesinden kaynaklanan eldeki uyuşmazlığın çözümünde görevli yargı yeri idari yargı olmayıp, adli yargıdır. Bu nedenle, Mahkemece dava tarihi itibarihle Sulh Hukuk Mahkemesi"nin görevli olduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle görevsizlik kararı verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.