21. Hukuk Dairesi 2017/5960 E. , 2017/10571 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : ... 43. İş Mahkemesi
K A R A R
A)Davacı İstemi :
Davacı vekili, davacı eşinin davalı ... iş yerinde hizmet akdi ile çalışırken 08.11.2013 tarihinde uğradığı iş kazasında vefat ettiğini yakınlarının mağdur kaldığını belirterek fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla, şimdilik destekten yoksun kalan eş ... için 1.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
B)Davalı Cevabı :
Davalı vekili; meydana gelen olayda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, müteveffanın kendi kusurundan kazanın meydana geldiğini, davanın süresinde açılmadığını belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddini talep etmiştir
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Mahkemenin; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun haksız fiilere ilişkin" zamanaşımı" başlıklı 72.maddesi; " Tazminat istemi zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak,tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır." hükmü yer almaktadır. Dava konusu konusu olayın 08.11.2013 yılında meydana geldiği ve iddia edilen olayda, Kanunun açık hükmünden göreleceği üzere manevi tazminat istemi nedeniyle dava açmak için öngörülen fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 yıllık hak düşürücü süre geçirilmiş olduğu kanaatine varılmıştır. Davacının olayı öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl içerisinde dava açması gerekirken, bu süre geçirilerek dava açılmış olması nedeniyle süresinde açılmayan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerektiği gerekçesine dayandığı anlaşılmıştır.
Mahkemece, davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 72. maddesi uyarınca zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu :
Davacı vekili; davacı ile davalı arasında hizmet sözleşmesi olduğu, sözleşmeden kaynaklanan tazminat davalarının 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 146. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, yerel mahkemece zamanaşımın hatalı yorumlanarak Borçlar Kanunu 72. maddesindeki 2 yıllık zamanaşımı süresini esas aldığı gerekçesiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Bölge Adliye Mahkemesince;
01.06.2017 tarihli asıl kararında; İstinaf incelemesine esas miktar 1.000 TL olup, 5521 Sayılı Kanunun 8/1 maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı (3.000 TL) kapsamında kaldığından, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 352. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan ön inceleme sonunda davacının istinaf başvuru dilekçesinin KESİN olarak reddine karar verilmiştir
22.09.2017 tarihli ek kararında; temyiz talebine konu hüküm altına alınan miktarın karar tarihindeki kesinlik sınırı olan 41.530,00 TL"nin altında bulunması kaldı ki Dairemiz ilamında istinaf başvurusunun da istinaf sınırı altında kalması nedeniyle reddedildiği de gözetilerek 5521 sayılı yasanın 6763 sayılı yasa ile değişik 8. maddenin 3. fıkrası gereğince davacı vekilinin temyiz talebinin reddine karar verilmiştir
F)Temyiz :
Davacı vekili, davacı ile davalı arasında hizmet sözleşmesi olduğu, sözleşmeden kaynaklanan tazminat davalarının 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 146. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, yerel mahkemece zamanaşımın hatalı yorumlanarak 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 72. maddesindeki 2 yıllık zamanaşımı süresinin esas alındığı, davanın belirsiz alacak davası olduğunu, Mahkemece işin esasına girerek zarar tam olarak tespit edilmediğini, dava belirsiz alacak davası olup Bölge Adliye Mahkemesi istinaf kesinlik sınırına tabi olmadığı gerekçesiyle ek ve asıl kararı temyiz etmiştir.
G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe :
Dosya içindeki kayıt ve belgelerden; davacı eşinin, davalı işverenin 5510 sayılı yasanın 4/1-a kapsamında çalışanı iken 08.11.2013 tarihinde dere ıslahı için iş makinası operatörü olarak çalışması sırasında rahatsızlanarak vefat ettiği, davacının 25.10.2016 tarihinde davalı işverene karşı iş kazasından doğan maddi (destekten yoksun kalma) tazminat davası açtığı, dava dilekçesinde davanın maddi tazminatın tahsiline ilişkin belirsiz alacak davası olduğu ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın tahsilinin talep edildiği anlaşılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesi 22.09.2017 tarihli ek karar ile davacı vekilinin temyiz talebini temyiz kesinlik sınırı altında kalması nedeniyle reddetmiştir. Bu karar 09.10.2017 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş ve davacı vekili süresinde 16.10.2017 tarihli temyiz dilekçesi ile ek ve asıl kararı temyiz etmiştir.
Belirsiz alacak davası 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile öngörülen ve alacaklıya bazı avantajlar sağlayan yeni bir dava türüdür. Sözü edilen hükme göre “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”. Şu hale göre davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkânsız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Öte yandan alacaklı tarafından alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi beklenemez ise yine belirsiz alacak davası açılabilir.
Belirsiz alacak davasını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinin gerekçesinde, birçok kez hak arama özgürlüğüne vurgu yapılmıştır. Yine alacaklının hukuki ilişkiyi, muhatabını ve talep edebileceği asgari tutarı bilmesine rağmen “alacağın tamamını tam olarak” tespit edemeyecek durumda olması da davanın nedenleri arasında sayılmıştır. Bu itibarla belirsiz alacak davasıyla ilgili yoruma gidildiğinde, alacaklının hak arama özgürlüğünün değerlendirilmesi gerekir. Bunun aksine ilgili hükmün, alacaklının hakkına ulaşmasını kısıtlayan şekilde ele alınması doğru olmaz.
Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir.
Belirsiz alacak davasını öngören hükümde biri sübjektif, diğer objektif iki unsur karşımıza çıkmaktadır. Alacağın veya dava değerinin belirlenmesini objektif olarak imkansız olması halinde belirsiz alacak davası açılabilecektir. Örneğin iş kazası geçiren işçinin açacağı davada işveren ve işçinin karşılıklı kusur oranları, kusursuz sorumluluk olup olmadığı ve varsa kaçınılmazlık durumu ve maluliyet oranlarının dava açma aşamasında belirlenmesi imkânsızdır.
Sübjektif unsur ise alacaklının talep konusu miktarı belirlemesinin alacaklıdan beklenememesidir. İşçinin yasal hakları ödenmeksizin işten çıkarıldığı bir durumda masraflara ek olarak uzman hesap raporu aldırarak olası işçilik alacaklarını belirlemesi de hak arama özgürlüğü önünde engel olarak değerlendirilebilir.
Talep sonucunun rakam olarak ifadesinin imkânsızlığı, davacının tam olarak miktarını bilmediği ve bu bilgisizliğini davalının sahasında bulunan vakıalardan kaynaklandığı durumlarda söz konusudur.
Somut uyuşmazlıkta, davacı eşinin davalı işveren yanında 5510 sayılı kanun 4/1-a kapsamında iş makinası operatörü olarak iş makinası ile çalıştığı sırada rahatsızlanarak vefat ettiği, davacı vekilinin dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak 1.000,00 TL maddi tazminatın tahsiline ilişkin belirsiz alacak davası açtığını belirttiği, iş kazası geçiren işçinin açacağı davada işveren ve işçinin karşılıklı kusur oranları, kusursuz sorumluluk olup olmadığı ve varsa kaçınılmazlık durumu ve maluliyet oranlarının dava açma aşamasında belirlenmesi imkânsız olduğu, alacağın veya dava değerinin belirlenmesini objektif olarak imkansız olduğundan dava belirsiz alacak davasıdır
O halde, Bölge Adliye Mahkemesinin davacı vekilinin temyiz talebinin reddine dair 22.09.2017 tarihli ek kararın kaldırılmasına ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun istinaf kesinlik sınırı altında kalması nedeniyle kesin olarak reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI gerekmiştir.
H)Sonuç :
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.