
Esas No: 2015/3354
Karar No: 2019/811
Karar Tarihi: 27.06.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3354 Esas 2019/811 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 20. İş Mahkemesince görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 12.06.2014 tarihli ve 2013/582 E., 2014/196 K. sayılı kararın davacı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 10.11.2014 tarihli ve 2014/19628 E., 2014/23367 K. sayılı kararı ile;
“...Dava, 6183 sayılı Kanun"un 79.maddesine göre tebliğ edilen haciz bildirilerine (7) günlük sürede itiraz etmemesi nedeniyle zimmetinde kabul edilen Kurumun prim alacağından davacının sorumlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, uyuşmazlığın çözüm yerinin İş Mahkemesi olmadığı genel mahkemelerin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dava dosyası İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir.
Uyuşmazlık, haciz bildirisine süresinde itiraz etmeyen ve bu nedenle Kurumun prim alacağı zimmetinde kabul edilen davacının 6183 sayılı Yasa"nın 79. maddesinin 4. bendine dayalı olarak açtığı menfi tespit istemine ilişkin eldeki davanın İş Mahkemesinde görülüp görülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Haciz bildirilerinin, Kurumun prim alacağına ilişkin olduğu tarafların kabulündedir.
6183 sayılı Yasa"nın 79. maddesinin 3. fıkrasına göre haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın tüketildiği ya da kusuru olmaksızın telef olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise durumu, haciz bildirisinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak bildirmek zorundadır. Üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılır ve hakkında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.
6183 sayılı Yasa"nın 79. maddesinin 4. fıkrasına göre herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır.
6183 sayılı Kanun"un 79. maddesinin 4. fıkrasında menfi tespit davasında genel mahkemelerin görevli olduğu ifade edilmiş ise de haciz bildirisine konu Kurum alacağı "prime" ilişkin olup Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde uygulanmakta olan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun-uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Öte yandan uyuşmazlık prim alacağından kaynaklanmakta olup; 5510 sayılı Yasa"nın 101. maddesine göre bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.
Somut olayda, haciz bildirilerine konu Kurum alacağı "prime" ilişkin olup haciz bildirisine süresinde itiraz etmeyen ve bu nedenle Kurumun prim alacağı zimmetinde kabul edilen davacının 6183 sayılı Yasa"nın 79. maddesinin 4. bendine dayalı olarak açtığı menfi tespit istemine ilişkin eldeki davanın İş Mahkemesinde görülmesi gerektiği halde, mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yerinde olmayan gerekçeyle görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline davalı Kurum tarafından tebliğ edilen 01.06.2012 ve 04.06.2012 tarihli haciz yazılarına verilen cevabi yazının sehven 7 günlük yasal süre geçirildikten sonra davalı idareye teslim edilebildiğini, haciz yazılarında isimleri belirtilmiş bulunan borçluların müvekkil banka nezdinde bulunan hesaplarındaki tutarlar üzerinde banka riskleri bulunduğunu ve hesapların rehinli olup üzerlerinde hacizler olduğunu, bu sebeple haciz tatbik edilemediğini ve Banka nezdinde hiçbir hak ve alacağının da bulunmadığını ileri sürerek haciz yazılarına süresinde cevap verilemediğinden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... Başkanlığı vekili, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 79. maddesinde yer alan düzenleme gereğince eldeki davayı çözümlemekle görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu ve Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine, kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesindeki düzenlemenin yetkili mahkemenin tespitine ilişkin olduğu, kesin yetkili mahkemenin tespitine ilişkin hükümden yola çıkılarak görevli mahkemenin belirlenmesinin doğru olmadığı, 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 4. fıkrasında görevli mahkemeye ilişkin olarak açık düzenleme yapıldığı, buna rağmen yorum yoluyla görevli mahkemenin belirlenmesinin Anayasa’nın 142. maddesine aykırı olduğu, davaya konu olayda prim alacağından kaynaklanan uyuşmazlığın dava dışı şirketler ile davalı kurum arasında bulunduğu, davacı ...Ş. ile davalı Kurum arasındaki uyuşmazlığın davacının 6183 sayılı Kanun"un 79. maddesine göre tebliğ edilen haciz bildirilerine 7 günlük sürede itiraz etmemesi nedeniyle zimmetinde kabul edilen Kurum alacağından sorumlu olmasından kaynaklandığı gerekçesiyle ve önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı vekili ile davalı ... Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı açılan menfi tespit davasında görevli mahkemenin genel mahkemeler mi yoksa iş mahkemeleri mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37. maddesinde belirtilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142. maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarih ve 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden).
6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelemenin yapılması ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle red kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
İş mahkemelerinin görevi dava tarihinde yürürlükte olan mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde belirtilmiş olup;
“İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
Bu mahkemeler:
A) (Mülga: 18/10/2012-6356/81 md.)
B) İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakarlar” şeklinde düzenlenmiştir.
5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2. maddesinin C, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde çözümlenecektir. İş mahkemeleri ayrıca, 5018 sayılı Kanunun 4/E fıkrasına göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakacaklardır. Diğer taraftan özel kanunlardaki özel düzenlemeler nedeniyle 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunundan doğan uyuşmazlıklar da İş Mahkemelerinde görülecektir.
506 sayılı (mülga) Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 134. maddesinde Kanun’un uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği düzenlenmiştir. Ayrıca 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101. maddesinde de benzer bir düzenlemeye gidilmiş ve Kanun’da aksine hüküm bulunmayan hâllerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 5. maddesinde iş mahkemelerinin görevi düzenlenmiş olup;
“İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4" üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere ...” şeklinde düzenlenmiştir.
Sonuç itibariyle görevli mahkemenin belirlenebilmesi için öncelikle uyuşmazlığın 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun açıklanmasında yarar vardır.
6183 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 3. ve 4. fıkralarında, “Haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın tüketildiği ya da kusuru olmaksızın telef olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise durumu, haciz bildirisinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak bildirmek zorundadır. Üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılır ve hakkında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.
Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır …”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahıs ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan, 5510 sayılı Kanun’un uygulanmasına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın temeli 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczine ilişkindir. Ayrıca 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 4. fıkrasında menfi tespit davasında genel mahkemelerin yetkili olacağı açıkça belirtilmiştir. Bu durumda uyuşmazlık 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanmadığından ve Kanun’da yer alan açık düzenleme bulunduğundan görevli mahkeme genel mahkemedir.
Eldeki davada, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından tebliğ edilen 01.06.2012 ve 04.06 2012 tarihli haciz bildirilerine davacı Finans Bank A.Ş. tarafından yedi günlük yasal süre geçtikten sonra cevap verildiği bunun üzerine Kurumca 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca haciz bildirilerinde yazılan borç miktarının davacıdan tahsilinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
Sonuç itibariyle, uyuşmazlığın temeli 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesi uyarınca üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczine ilişkin olup prim borcundan kaynaklanan bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanun’un uygulanması söz konusu değildir. 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesinde de açık bir şekilde belirtildiği üzere haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açılabilecektir. Bu durumda, görevli mahkeme genel mahkemelerdir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlık konusunun prim borcunu ilişkin olduğu, 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinin 19. fıkrasında Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun"un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesinin yetkili olduğunun belirtildiği, söz konusu madde ile hem yetki hususunun hem de görev hususunun düzenlendiği, bu düzenlemenin 6183 sayılı Kanun"un 79. maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenlemeden sonra yapıldığı ve özel düzenleme niteliğinde bulunduğu, bu nedenle eldeki uyuşmazlığın çözümü bakımından iş mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı yerindedir.
Bu nedenle, direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekili ve davalı ... Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının ayrı ayrı reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 44,40TL. harcın temyiz eden Finansbank A.Ş."den alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27.06.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dosya içeriğine göre davalı kurum, davacı bankaya prim borçlusu şirketlerin banka nezdindeki hak ve alacaklarının haczi için 6183 sayılı Kanununun 79. Maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi göndermiş, davalı banka 7 gün içinde itiraz etmemiş, bunun üzerine bankadan talep hakkı doğmuş, davacı banka bu işlemler üzerine borçlu olmadığının tespiti istemi ile iş mahkemesine dava açmıştır.
İş Mahkemesi tarafından, “görev hususunun kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği, 6183 sayılı Kanun’un 79. maddesinde yer alan düzenleme gereğince eldeki davayı çözümlemekle görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu ve Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine ve kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine” karar verilmiş, kararın temyizi üzerine ise Özel Dairece “haciz bildirilerine konu Kurum alacağının prime ilişkin olduğu, haciz bildirisine süresinde itiraz etmeyen ve bu nedenle Kurumun prim alacağı zimmetinde kabul edilen davacının 6183 sayılı Kanun’un 79/4. maddesine dayalı olarak açtığı menfi tespit istemine ilişkin eldeki davanın İş Mahkemesinde görülmesi gerektiği halde yerinde olmayan gerekçeyle görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu” gerekçesi ile bozulmuş, yerel mahkemece “5510 sayılı Kanun’un 88. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, 5510 sayılı Kanun’un 88. maddesindeki düzenlemenin yetkili mahkemenin tespitine ilişkin olduğu, kesin yetkili mahkemenin tespitine ilişkin hükümden yola çıkılarak görevli mahkemenin belirlenmesinin doğru olmadığı, 6183 sayılı Kanun’un 79/4. maddesinde görevli mahkemeye ilişkin olarak açık düzenleme bulunduğu, buna rağmen yorum yoluyla görevli mahkemenin belirlenmesinin Anayasa’nın 142. Maddesine aykırı olduğu, davaya konu olayda prim alacağından kaynaklanan uyuşmazlığın dava dışı şirketler ile davalı kurum arasında bulunduğu, davacı ...Ş. ile davalı Kurum arasındaki uyuşmazlığın davacının 6183 sayılı Kanun"un 79. maddesine göre tebliğ edilen haciz bildirilerine 7 günlük sürede itiraz etmemesi nedeniyle zimmetinde kabul edilen Kurum alacağından sorumlu olmasından kaynaklandığı” gerekçesiyle ve önceki gerekçelerle bozma kararına karşı direnilmiştir.
Çoğunluk görüşü ile İlk derece mahkemesinin gerekçesi benimsenerek “6183 sayılı Kanun’un 79/4. maddesinde haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahsın herhangi bir nedenle yedi günlük itiraz süresini geçirmesi halinde haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açabileceğinin belirtildiği, dava konusu uyuşmazlığın da haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahsın borçlu olmadığının tespitine ilişkin olup uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanun’un uygulama alanı bulunmadığı, bu nedenle eldeki davayı çözümlemekle görevli mahkemenin genel mahkeme olduğu ve görev konusu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen gözetileceği, HMK’nın 331/2.maddesi de uygulanarak, görevsizlik kararı verilmesi gerektiği” gerekçesiyle yerel mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101. Maddesi uyarınca “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür”.
Aynı kanunun 88/16 maddesi uyarınca “Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır.
Keza aynı maddenin 19. Fıkrası uyarınca da “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
Diğer taraftan dava tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1/B maddesine göre “İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalar iş mahkemesinde görülür". Yargılama sırasında yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 5/b maddesi uyarınca ise "İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara iş mahkemesinde bakılacağı belirtilmiştir.
Yukarda belirtilen görev ile ilgili düzenlemelerde açıkça kurumun taraf olduğu ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan ve açıkça primin 6183 sayılı kanun uyarınca tahsili üzerine bu kanunun da uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda iş mahkemesinin görevli olacağı belirtilmiştir. Burada Kurumun taraf olması ve uyuşmazlığın 5510 sayılı Kanundan doğması yeterlidir. Karşı tarafın sigortalı veya üçüncü kişi olmasının önemi bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta kurum 5521 sayılı kanundan kaynaklanan prim alacağının tahsili için, anılan kanunun 88. Maddesi uyarınca 6183 sayılı kanun hükümleri uyarınca prim borçlusu şirketlerin davacı bankadaki hesaplarına haciz uygulanması için bildirimde bulunmuş, davacı banka süresinde anılan yasa hükümleri uyarınca itiraz etmemiş, davalı kurumda tahsili yoluna gitmiştir. Davacının borcu olmadığı tespiti davasını iş mahkemesinde açması ve bu yöndeki Özel Dairenin bozma kararı 5510 sayılı Kanunun 101, 88/16 ve 88/19 maddelerine uygundur. Zira 88. Maddenin 16. Fıkrasında “kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanacağı” belirtilirken, açıkça 79. Madde hariç bırakılmamıştır. Aynı maddenin 19. Fıkrası ise açıklandığı gibi “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesini yetkili kılmıştır. Bu açık düzenleme karşısında, 6183 sayılı Kanun’un 79/4. Maddesinde düzenlenen “haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahsın herhangi bir nedenle yedi günlük itiraz süresini geçirmesi halinde haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açabileceğine” ilişkin kuralın uygulanması olanaklı değildir. Zira 5510 sayılı Kanunu özel kanun olduğu gibi 6183 sayılı kanundan sonra yürürlüğe girme ve yetkili yer yanında görevli mahkemeyi de açıkça düzenlemiştir. Yerel mahkemenin direnme kararı anılan düzenlemelere göre yerinde olmadığından, kararın Özel Daire kararı gibi bozulması gerekirdi. Açıklanan nedenlerle Sayın çoğunluğun görüşüne katılınmamıştır.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.