
Esas No: 2017/12531
Karar No: 2018/10360
Karar Tarihi: 02.05.2018
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2017/12531 Esas 2018/10360 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davacının davalı işyerinde 21.11.2007 tarihinde işe başladığını, 18.05.2012 tarihinde ikale yolu ile kıdem tazminatı ödenerek işine son verildiğini beyanla fazla mesai, hafta tatili, bayram tatili ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının Operasyon Yönetici Yardımcısı ünvanıyla istifa ettiği tarihi kadar davalı bankada çalıştığını, davacıya istifa etmesine rağmen kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, süresi içerisinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir
b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir
f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır
g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir
h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
Somut uyuşmazlıkta; dosya içerisinde, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu yürürlüğe girmeden önce 21.05.2012 tarihinde düzenlenmiş ve davacı tarafından imzalanmış bir ibraname bulunmaktadır. Mahkemece ibraname miktar içermediği gerekçesiyle geçerli kabul edilmemiştir. Davacı söz konusu ibranamede ""fazla mesai, hafta ve genel tatil ücretleri ve başkaca herhangi bir namla Bankadan bir güna alacak ve hakkının bulunmadığını "" belirterek işvereni ibra etmiştir. Mahkemece, ibraname davacıya gösterilerek gerek imza gerekse belge içeriği konusunda beyanı alındıktan sonra, ibranamenin 01.07.2012 tarihinden önce olduğu hususu dikkate alınarak yukarıda belirtilen ilkeler dahilinde ibraname değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalıdır.
Kabule göre de,
3- Davalı vekili cevap dilekçesini 10.02.2015 tarihli dilekçesi ile ıslah ederek zamanaşımı def"inde bulunmuştur. Süresinde ve usulüne uygun olarak verilmiş olan cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla zamanaşımı def"inin ileri sürülmesi hukuken mümkün olup, karşı tarafın muvafakatine de ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu itibarla süresinde ve usulüne uygun sunulmuş bir cevap dilekçesi bulunduğundan davalının cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla zamanaşımı def"inin değerlendirilmemesi hatalıdır.
4-Yargıtayca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının fazla çalışma alacağı tanık beyanları esas alınarak hesaplanmış ve %30 oranında takdiri indirim uygulanarak 3.155,61-TL fazla mesai hesaplaması yapılmıştır. Mahkemece gerekçeli kararda fazla mesai ücret alacağına %30 oranında takdiri indirim yapıldığı belirtilmiş ise de indirimsiz tutarın hükme esas alındığı anlaşılmaktadır. Bu hususta hatalı olup bozma nedenidir.
5-Davacı tarafın ulusal bayram genel tatil ücret alacağı talebini ıslah etmediği gözetilerek alacağa dava dilekçesinde talep edilen miktar uyarınca hükmedilmesi gerekirken, ilirkişi raporunda hesaplanan miktar uyarınca hüküm kurulması da hatalıdır.
6-Davacının hafta tatili ücret alacağı talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olması da hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 02/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.