10. Hukuk Dairesi 2018/1650 E. , 2019/10133 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Develi 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, Davacı Kurum ve davalı ... İnş. Ltd. Şti. vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Dava, 29.08.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalıya bağlanan peşin değerli gelir, geçici iş göremezlik ve yapılan hastane masraflarından oluşan kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkindir.
II- CEVAP:
Davalı ... tarafından verilen cevap dilekçesinde, söz konusu olayda kendisinin kusurunun bulunmadığını, kazada işçinin kendi hatası sonucu verilen emir ve talimatlara aykırı olarak kazaya neden olduğunu, işçinin makinenin bakım ve onarımından, yağlanmasından sorumlu olduğunu, teselsülün söz konusu olmaması gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı .... vekili davanın reddini talep etmiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince; bilirkişi raporlarına göre işveren davalı ... İnş. Tic. ve San. Ltd. Şti"nin % 50, diğer davalı ..."nin % 20, sigortalı ... % 30 oranında kusurlu bulunduğu, bilimsel, açık, denetime ve karar vermeye elverişli olarak düzenlenen hesap bilirkişi raporunda davacı kurumun toplam alacağının 40.941,95 TL olarak belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 10.272,86 TL gelirin, gelir bağlama kararının onay tarihi olan 11/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ... Tic. Ltd Şti den alınarak davacıya ödenmesine, 14.382,00 TL gelirin, gelir bağlama kararının onay tarihi olan 11/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, 15.712,93 TL tedavi gideri ile 574,15 TL geçici işgöremezlik ödemesinin sarf ve tediye tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.
B- BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince 1-Davacı Kurum vekilinin ve davalı şirket vekilinin istinaf istemlerinin 6100 sayılı HMK"nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
1-Davacı Kurum vekili ;davalıların olayda %100 kusurlu olduklarını ileri sürerek zararın tamamı üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Kanunu"nun 21. maddesidir.
Anılan madde hükmü, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuan tahsili koşullarını düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı rücûan sorumlu olduğu sonucu çıkarılmaktadır.
Buna göre; işverenin üçüncü kişilerin iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespiti amacıyla; iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir.
Bu kapsamda; 6331 sayılı Kanunun 37’nci maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu"nun 77’nci maddesi uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluktan konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü"nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin ise uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
Öte yandan; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumlularına karşı açılan tazminat davasında alınan kusur raporu, rücu davası yönünden bağlayıcı olmayıp, kesinleşmesi halinde güçlü delil niteliğinde sayılması gerekmektedir.
Öte yandan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, müfettiş raporunda işveren şirketin % 40, şantiye şefi ... "ın % 10, operatör ... % 10, sigortalının % 40 oranında kusurlu olduğu, yine tazminat dosyasında işveren şirkete % 40, ..."a % 10, kazalıya % 40, operatör ..."ye % 10 oranında kusur atfedilmiş, ceza dosyasında ise ... iş makinasını çalıştırmadan önce yapılması gereken kontrolleri tam olarak yapmaması nedeniyle asli, diğer sanık ..."ın iş güvenliği ve iş sağlığı ile ilgili gerekli önlemleri almaması nedeniyle asli, sigortalının ise dikkatsiz ve tedbirsiz çalışması nedeniyle tali kusurlu olduğu gerekçeleriyle her iki sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, eldeki davada hükme esas alınan kusur raporunda ise, davalı işveren Turan İnş Ltd Şti % 50, operatör ... % 20, kazalının % 30 oranında kusurlu oldukları kabul edilmek suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmış ise de ceza dosyasında kusurlu bulunarak mahkum olan ..."ın kusurunun irdelenmediği ve mevcut raporlar arasında çelişki oluştuğu anlaşılmıştır.
Ceza dosyasının kesinleşmesi halinde, ceza davasında kusurlu bulunarak mahkum olanlara, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde az da olsa bir miktar kusur verilmesi gereği gözetilerek, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın mahkumiyet niteliğinde bulunmadığı gözönünde bulundurularak, iş kazasının olduğu meslek kolu ile iş ve işçi güvenliği konusunda uzman bilirkişi kurulundan yukarda belirtilen müfettiş raporu ile ceza ve tazminat raporları arasındaki çelişki giderilmek suretiyle yeniden kusur raporu alınması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Ayrıca ... yönünden her ne kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de hükme esas alınan raporda kusurunun irdelenmemiş olması çelişki teşkil etmekte olup ,davanın teselsüle dayalı olduğu gözetilerek 21/1-4 kapsamındaki sorunluğunun belirlenmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurularının esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, 23.12.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.