20. Hukuk Dairesi 2015/17107 E. , 2017/4962 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı/davalı ... ve davalı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı/birleşen davalı ... dava dilekçesinde sınırları bildirdiği yaklaşık 8.000,00 m2 yüzölçümündeki taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ve kadastro srıasında taşlık, tepelik, çalılık olduğu gerekçesiyle tespit harici brakıldığını belirterek ... adına tesciline ve davalının müdahalesinin men"ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı/birleşen dbirleşen 2007/174 esas sayılı dosyada dava dilekçesi ile çekişmeli taşınmazın 30 yılı aşkın süredir zilyetliğinde bulunduğunu belirterek adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davalı/birleşen davacının davasının kısmen kabulüyle 13.03.2009 tarihli teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 1.468,98 m2"lik yüzölçüme sahip yerin davalı-davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, (B) harfi ile gösterilen yere ilişkin tescil talebinin reddine, davacı/karşı davalı ... men"i müdahale ve tescil davasının reddine karar verilmiş, hükmün temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2011/...-2012/... sayılı kararıyla “Mahkemece, teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen yer yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. ... Kadastro Müdürlüğünün 22.01.2010 tarih ve ... sayılı karşılık yazılarında dava konusu taşınmazın 766 sayılı Tapulama Kanununa göre 1974 yılında yapılan tapulama çalışmalarında taşlık vasfı ile tespit harici bırakıldığı bildirilmiştir. Böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddeleri hükümlerine göre kazanılması mümkündür.
Bir arazinin kullanım süresi ve niteliği ile üzerinde imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihinini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının dava tarihinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için tespit dışı bırakılma tarihi olan 1974 yılından sonra dava tarihine göre 20-25 yıl öncesine ait (1975-1987 yılları arası) stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla üç boyutlu olarak incelenmesi gerekir. Ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde, arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür. Mahkemece, uyuşmazlığın net bir biçimde çözüme kavuşturulabilmesi için gerekli bulunan hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır.
Öte yandan 15.06.2007 tarihli keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve davacı tanıkları, kadastro çalışmaları yapıldığı sırada dava konusu yerin boş olup, köylülerin hayvanlarını otlattığı bir yer olduğunu bildirmişlerdir. Bu halde, taşınmazın niteliği konusunda duraksama söz konusu olduğundan taşınmaz bakımından tahsisli ve kadim mera araştırması yapılmalıdır. Dava konusu yerin öncesinin veya hâlihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar.
HGK.nun 30.10.1991 tarih .../8-...-544 ve 03.05.1995 tarih ve .../17-...-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; taşınmazın tahsisli veya kadim mera niteliğinde olup olmadığının usulüne uygun şekilde araştırılması olmalıdır.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle bu yerde mera tahsisinin bulunup bulunmadığının İl Özel İdare Genel Sekreterliğinden sorulması, varsa mera norm kararı ile tahsis tutanağı ve paftasının getirtilerek mahallinde uygulanıp nizalı taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4342 sayılı Kanunun 5.maddesinde belirtilen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmelidir.
Mahkemece yapılacak iş; ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle dava tarihine göre 20-25 yıl öncesine ait ve iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliği, meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı, kullanım süresinin ne zaman kullanılmaya başlandığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Şahit ve bilirkişi sözleri ilmi esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmaz üzerinde imar-ihya işlemlerine başlandığı ve tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi ayrı ayrı belirlendikten sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirme yapılarak karar verilmelidir.
Taşınmazın öncesinin kadim mera niteliğinde olup olmadığı hususu araştırılırken yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve taraflarca bildirilecek tanıkların HMK.nun 243 ve 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiyeyle çağırılmaları, aynı Kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenmeleri, dava konusu taşınmazın kim tarafından ne şekilde imar-ihya çalışmalarına başlandığı, imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarih ile tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihinin, zilyetliğin dava tarihine kadar ne şekilde ve kim tarafından sürdürüldüğünün yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, beyanlar arasındaki çelişkinin HMK.nun 261.maddesi gereğince giderilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Belgesizden edinilen taşınmazlar olup olmadığının Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe ait tescil davalarına ilişkin dosyaların ise, ait
olduğu mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesinde öngörülen miktar sınırlamalarının aşılıp aşılmadığının gözönünde bulundurulması gerekirken bu yönde bir araştırma yapılmamış olması da doğru değildir.” gereğine değinilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; davacı Hazinenin davasının kısmen kabulü ile; ... İli, ... İlçesi, ... Mahallesinde bulunan 28/02/2014 tarihli bilirkişi raporuna ek krokide (B) harfi ile gösterilen 1572,07 m2"lik taşınmaza davalı ..."ın yapmış olduğu müdahalesinin meni ile; bu kısmın ham toprak vasfı ile Hazine adına tapuya tesciline, birleşen dosyanın davacısının davasının kısmen kabulü ile;
Mersin İli, ... İlçesi, ... Mahallesinde bulunan 28/02/2014 tarihli bilirkişi raporuna ek krokide (A) harfi ile gösterilen 1469,01 m2"lik taşınmazın tarla vasfı ile davacı ... adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacı/davalı Hazine ve davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Yörede 1950 yılında yapılarak kesineşen orman kadastrosu ve 19.09.1997 tarihinde ilan edilip kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması mevcuttur. Taşınmaz yörede ilan edilip 30.12.1974 tarihinde kesinleşen genel arazi kadastrosu çalışmalarında taşlık olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılmıştır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının davalı ... Başkanlığına yükletilmesine, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince ... harç alınmasına yer olmadığına 05/06/2017 gününde oy birliği ile karar verildi.