Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/4161
Karar No: 2020/829

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/4161 Esas 2020/829 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2019/4161 E.  ,  2020/829 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 18/02/2020 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden ve duruşma talebinde bulunan davacılar ... (ölü) mirasçıları ... ve Ark. vekili Av. ... ile karşı taraftan davalı ... vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacılar vekili 06/06/2015 havale tarihli dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, ... köyü, 1293 parsel sayılı taşınmazın tapu kayıt malikleri olduğunu, ancak tapu kaydının Orman Yönetimi tarafından açılan davada, taşınmazın orman sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/10/2013 tarih ve 2012/306 E. - 2013/444 K. sayılı ilâmı ile iptal edildiğini, mülkiyet hakkının ihlalinden sorumlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla 10.000,00.-TL tazminatın Hazine adına yapılan tapu tescil tarihinden itibaren uygulanacak yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile müvekkillerine ödenmesini talep etmiş, 22/12/2015 tarihli ıslah dilekçesiyle 10,000,00.-TL olarak açtıkları davayı, harcını tamamlamak suretiyle 3.882.605,00.-TL"ye yükselterek, tapu kaydının iptal tarihinden itibaren yasal faziyle birlikte davalıdan alınmasını istemiştir.
    Davalı ... vekili cevap dilekçesinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece; yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile 3.882.605,00.-TL"nin tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekilinin temyizi üzerine Dairenin 23/11/2017 gün ve 2016/2550 – 2017/9905E. K sayılı karayla bozulmuştur.
    Hükmüne uyulan bozma kararında özetle:
    " Dosya kapsamından dava konusu 1293 sayılı parselin, 1957 yılında yapılan tapulama çalışmalarında davacıların murisi olan ... adına tespit ve tescil edildiği, Orman Yönetimi tarafından kesinleşen tahdide dayalı açılan tapu iptali ve tescil ile müdahelenin men"i davası sonucu ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/10/2013 tarihli 2012/306 E. - 2013/444 K. sayılı kararıyla, 1293 sayılı parselin tapu kaydının iptaline ve orman olarak Hazine adına tesciline ve elatmanın önlenmesine karar verildiği, bu kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09/12/2014 gün ve 2014/5810 E. - 10304 K. sayılı kararıyla, tapu iptali ve tescil istemine ilişkin karar yönünden hükmün onanmasına, elatmanın önlenmesine ilişkin hükmün ise bozulmasına karar verildiği, tarafların karar düzeltme yoluna gitmemeleri sebebiyle tapu iptal ve tescil yönünden
    hükmün 21/01/2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de genel arazi kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmazın hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adlarına oluşturulduğu bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur.
    Ne var ki; mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunda dava konusu taşınmazın mülkiyet hakkının sona erdiği tarih olarak ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/306 E. - 2013/444 K. sayılı kararının verildiği 24/10/2013 tarih esas alınarak değer tespiti yapılmıştır. Oysa bu karar tarafların temyizi üzerine az yukarıda belirtildiği üzere 21/01/2015 tarihinde kesinleşmiş olduğundan, taşınmazın 21/01/2015 tarihindeki değerinin belirlenmesi gerekmektedir.
    Ayrıca, dosya arasına belediye tarafından gönderilen yazıda taşınmazın imar planı içinde ve belediye hizmetlerinden faydalanmakta olduğu belirtilmişse de imar planının hangi tarihte yapılıp kesinleştiği ve değerlendirme tarihi itibariyle belediye hizmetlerinden faydalanıp faydalanmadığı belirli olmadığından değerlendirme tarihi itibari ile taşınmazın arsa vasfında olup olmadığı denetlenememiştir. Ayrıca emsal alınan taşınmaza ilişkin tapu kaydı, resmi satış sözleşmesi, imar planı içinde yer alıp almadığı, değerlendirme tarihi itibari ile m² emlak değerleri araştırılmadan hüküm kurulmuştur
    Bu durumda; davaya konu taşınmazın niteliğinin ve değerinin yönetimine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
    Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazın mülkiyet hakkının sona erdiği 21/01/2015 tarihinde yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde, değerlendirme tarihinden önce satışı yapılan emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
    Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır. " hususlarına değinilmiştir. Taraf vekillerinin karar düzeltme talebi ise Dairece reddedilmiştir.
    Mahkemece yapılan yargılama sonucu "Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile,
    3.693.375,55 TL tazminatın tapu iptal tescil kararının kesinleşme tarihi olan 03/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara hisseleri oranında ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından vekalet ücretine yönelik, davalı ... vekili tarafından ise esasa yönelik temyiz edilmiştir.
    Dava, tapu kaydının hükmen iptali nedeniyle 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
    1- Davacılar vekilinin temyiz itirazları yönünden; İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre, davanın reddedilen kısmı yönünden Hazine lehine nisbi vekalet ücreti takdir edilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacılar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2-Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarına gelince: davacılar arasında yer alan tapu maliki ... mirasçılarından ...’in dava açıldığı tarihte ölü olmasına rağmen davada taraf olarak gösterilmesi, karar başlığında yazılması, mirasçıları tarafından açılmış bir dava da bulunmadığı halde, mahkemece bu husus dikkate alınmadan belirlenen tazminatın davacılara hisseleri oranında ödenmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Ayrıca mahkemece bozma ilamına uyulmuş ise de, bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki; Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan
    taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
    Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3 E. - 1998/1 K. sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
    Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
    Belediye tarafından gönderilen 28/6/2018 tarihli yazı cevabında, taşınmazın belediye mücavir alanı içinde, meskun alan dışında ve 16/12/2006 tarihinde ilan eden termal turizm merkezi imar planı sınırları içinde olduğu ancak termal turizm merkezi 1/5000 ve 1/1000 merkezli uygulma imar planlarının Bursa İdare Mahkemesinin 27/5/2014 tarih ve 2014/658 sayılı kararıyla iptal edildiği belirtilmişse de, bu karar dosya arasına getirtilmemiş, bu kararın değerlendirme tarihinden önce kesinleşip kesinleşmediği araştırılmamış, dolayısıyla taşınmazın değerlendirme tarihindeki imar durumu netlik kazanmamıştır.
    Mahkemece önceki bilirkişilerden ek rapor alınarak taşınmaz arsa olarak kabul edilmiş ve bu defa ... köyü 520 parsel emsal alınarak değer belirlenmişsede, bu emsalin değerlendirme tarihindeki Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenerek rapor denetlenmemiştir. Yine emsalin satış akit tablosundan sıcak su kuyusu ve tarla niteliğiyle satışı yapıldığına göre, üzerinde sıcak su kuyusu bulunup bulunmadığı varsa bunun emsal taşınmazın değerine etkisinin de araştılması gerekirken bu yönde bir değerlendirme yapılmamış olan bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Kök raporda emsal alınan ve aynı köyde bulunan değerlendirme tarihinden önce satışı yapılan 1678 parsel ise ek raporda emsal olarak değerlendirilmemiş, (bu parselin aynı köyde yer alan ve dava konusu taşınmazla benzer özellklere sahip olduğu anlaşılan 1380 parsele ilişkin açılan tazminat davasında da emsal alındığı Dairemizin 2017/9188 E - 2018/1301 K, sayılı dosyasından anlaşılmaktadır), yine Dairemizce aynı yöreden geçen emsal kararlar dikkate alınmaksızın hüküm kurulmuştur.
    Bu durumda taşınmazın niteliğinin ve değerinin yöntemine uygun şekilde belirlendiği söylenemez.
    Hal böyle olunca; çekişmeli taşınmazın zararın doğduğu 21/01/2015 tarihinde yukarıda belirtilen Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa yahut arazi vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinde belirtilen yönteme göre oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle yeniden keşif yapılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre bu tarihteki gerçek değeri varsa üzerinde bulunan yapıların Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle tespit edilmeli, emsal satış yöntemine göre zarar belirlenecek ise taraflarca gösterilecek veya bilirkişi kurulu tarafından resen belirlenecek emsaller arasından, değerlendirme tarihine yakın zamanda, gerçek satışlara ait taşınmazın resmi satış tablosu getirtilmeli, imar parsellerine yakın olup olmadığı, kadastro veya imar parseli niteliğinde olup olmadığı, DOP düşülmesi gerekip gerekmediği araştırılmalı,satış akit tablolararı getirtilerek ve arsa metrekare Rayiç Bedelleri araştırılara raporlar denetlenmeli, çekişmeli taşınmazın konumunun, emsal taşınmaz ve çevredeki yakın imar parselleri ile birlikte kroki üzerinde gösterildiği, denetime imkan veren rapor hazırlattırılmalı ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
    Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bendde açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,
    (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle; davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 2540,00.-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine, temyiz harcının istek halinde iadesine 18/02/2020 günü oy çokluğu ile karar verildi.
    KARŞI OY YAZISI
    Dava, kesinleşmiş orman kadastrosuna göre orman sınırları içerisinde kalan davacılara ait taşınmazın tapusunun iptal edilmesi nedeniyle tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat (TMK md.1007) istemine ilişkindir.
    Türk Medenî Kanunun 1007. maddesinde; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." Hükmü yer almaktadır.
    Davacılar, dava dilekçelerinde kendilerine murislerinden intikal eden taşınmazın orman sınırları içerisinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun iptal edildiğini ve bu şekilde mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Taşınmazın bulunduğu yerde 1945 yılında 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan orman kadastrosunda dava konusu yer orman sınırları içerisinde yer almış, yapılan bu kadastro çalışması ilân edilerek kesinleşmiştir. Daha sonra aynı bölgede 1956 yılında yapılan tapulama sırasında, orman tahdit sınırları içerisinde bulunan davaya konu bu taşınmaz, davacıların kök murisi ... adına tespit edilmiş, itiraz edilmediği için de kesinleşerek tespit gibi tapu kaydı oluşmuştur. Daha sonra miras yoluyla davacılara intikal etmiştir.
    Bir yerde tapulama çalışması (arazi kadastrosu) yapılırken, daha önceden yapılmış olan ve kesinleşen orman kadastrosu var ise bu sınırlara riayet edilerek tapulama çalışmasının yapılması gerekir. Tazminata konu olan taşınmaz 1945 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında orman olarak ilân edilip kesinleşen orman tahdit sınırları içerisinde kalan bir yer olduğu sabittir. Ancak, buna rağmen aynı yerle ilgili ikinci bir kadastro işlemi yapılmıştır.
    Anayasamızın 169. maddesinde; "... Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz..." hükmü yer almaktadır. Bu hükümde de açıkça yer aldığı üzere ormanların özel mülkiyete konu olması mümkün değildir.
    Davaya konu olan taşınmaz, daha önceden ilan edilip ve kesinleşen orman kadastrosuna göre orman niteliğinde olduğundan, özel mülkiyete konu olamayacağı Anayasamızın hükmü gereğidir. Hem Anayasamızın hükmü ve hem de yapılan arazi kadastrosunun ikinci kadastro
    niteliğinde olması nedeniyle davacı adına yapılan tespit ve tescil, yolsuz tescil niteliğindedir. Hukuk Genel Kurulu Kararlarında ve Dairemiz’ in yerleşik uygulamasında bu tür tesciller yok hükmünde kabul edilmektedir.
    Her ne kadar şeklen bir tapu kaydı oluşmuş ise de, bu tapu kaydı mülkiyeti kazandıran bir belge niteliğinde değildir.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tapu kaydını tereddütsüz bir mülkiyet belgesi olarak kabul etmekte ise de, Türk Hukukundaki uygulama farklı yöndedir.
    AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek bir sonuca varmaktadır. Buna göre, orman veya mera gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılamayacağına dair Türk Hukukundaki düzenlemeler nedeniyle, başvurucuların bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentilerinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul edilmektedir. (Sarısoy ve Diğerleri/Türkiye, B.No: 21303/07, 14.10.2014; Usta/Türkiye, B.No: 32212/11, 27.11.2012)
    Hukuk Genel Kurulunun 19.02.2003 gün ve 2003/20-102 E. - 2013/90 K. sayılı ilamında; "Türk Medenî Kanunun kabul ettiği sisteme göre tapuya tescilin geçerli olabilmesi ve mülkiyet hakkının doğması için geçerli bir hukuksal nedene dayanması zorunludur. Geçerli bir hukuksal nedene dayanmayan tesciller, yolsuz tescil niteliğinde olup sahibine mülkiyet hakkı kazandırmaz... Yolsuz tescille, kamu malı niteliğinde olan taşınmazların özel mülkiyete dönüştürülerek hukuksal niteliklerinin değiştirilmesi hukuken mümkün değildir..." yönünde karar verilmiştir. Aksinin kabulü, Anayasamızın 169. maddesi hükmünün yok sayılması ve dolanılması anlamına gelecektir. Dava konusu taşınmaz yolsuz tescil olduğundan tapu kaydının mülkiyet hakkını temsil etmediği, başka bir deyişle, mülkiyet kazanılmadığı için davacı adına oluşan tapu kaydının iptal edilmesi ile de mülkiyet hakkının ihlal edilmesi söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle mülkiyet hakkından yoksun bırakılma iddiası, dosya kapsamı ile uyuşmadığından mülkiyet hakkından bedelsiz yoksun bırakıldığına ilişkin iddia ve buna mukabil taşınmazın rayiç bedeli kadar tazminat verilmesi uygulaması ve bu yöndeki bozma hükmü yerinde değildir.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tapunun orman olduğu gerekçesi ile iptal edilmesi durumunda hiçbir bedel ödenmemesini hak ihlali kabul etmiş, makul bir tazminat ödenmesi gereğine değinmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, makul tazminat miktarını, taşınmazın rayiç bedeli olarak kabul etmektedir (29.09.2010 gün ve 2010/14-386 Esas 2010/427 Kararı). Ancak kanaatimce; öncelikle orman kadastrosunun yapılıp kesinleştiği yerlerde sonradan tesis (arazi) kadastrosu yapılması ve hukuken orman olduğu kesinleşen bir yerin ikinci kadastro olarak yapılan arazi kadastrosu ile mülkiyeti kazanılamayacağı için makul tazminat miktarı taşınmazın rayiç bedeli değil, bu kayda güvenerek tapu sahibinin imar ve ihya çalışmaları nedeniyle taşınmaza yapmış olduğu masraflar ve katmış olduğu müspet değer miktarında olmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında, davacıların tapusunun iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı iddiası, mülkiyet hakkının hiç doğmaması nedeniyle hukukî gerçeği yansıtmadığından, tapunun iptalinden dolayı Hazineyi TMK’nın 1007. maddesi gereğince sorumlu tutmanın mümkün olmadığı, bir an için sorumlu tutulması gerektiği kabul edilse dahi, hükmedilmesi gereken tazminat miktarının taşınmazın rayiç bedeli değil, tapu malikinin bu kayda güvenerek, imar ve ihya çalışmaları nedeniyle taşınmaza yapmış olduğu masraflar ve katmış olduğu müspet değer miktarında olması gerektiği kanaatinde olduğumdan, tazminatın taşınmazın rayiç bedeli olması gerektiği ve buna uygun hesaplama yapılması yönündeki 2 nolu bentte açıklanan bozma kararına katılmadığımı, yukarıda belirttiğim farklı gerekçelerle kararın bozulması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi