Esas No: 2021/3303
Karar No: 2021/6259
Karar Tarihi: 09.06.2021
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/3303 Esas 2021/6259 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : GEBZE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının kabulüne dair verilen karar hakkında, bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı ..."ın istinaf başvurusunun reddine, davalı ..."nın istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden esas hakkında verilen kararın, süresi içinde davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; maliki olduğu taşınmaza ait kamulaştırılma bedelinin davalı ... Bankasına yatırıldığını, davalı ... tarafından sahte kimlik kullanılarak davalı ..."ın görev yaptığı noterlikte davalı avukat ... adına vekaletname çıkarıldığını, soyadının “...” olmasına rağmen vekaletnameye “...” şeklinde imza atıldığını, sahte vekaletnameye istinaden davalı ... tarafından bankaya yatırılan bedelin çekildiğini, bu nedenle zararının oluştuğunu, davalı noter ve bankanın özen ve kontrol yükümlülüklerini yerine getirmediğini, diğer davalıların da haksız fiilleri nedeniyle sorumlu olduğunu ileri sürerek; 258.849,53 TL tazminatın ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı ...; noterlikçe düzenlenen ve teyidi yapılan vekaletname gereği ödemenin yapıldığını, adres araştırma sorumluluğunun bulunmadığını, kimlik bilgileri ve mernis uygulamasına göre nüfus cüzdanı bilgilerini araştırma görevinin vekaletname düzenleyen noterliğe ait olduğunu, kendilerinin kusuru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı noter; davacı zararının noterlikte yapılan vekaletnameden doğmadığını, sahte olduğu iddia edilen nüfus cüzdanından kaynaklandığını, dava konusu olayda hem üçüncü kişi hem de zarar görenin kusurunun bulunduğunu, vekilin vade bozdurma yetkisinin olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı ...; avukat olduğunu, kendisine davacının kimliğiyle tanıtan kişi tarafından, usulüne uygun noterde düzenlenen vekaletname ile vekil tayin edildiğini, noterden teyit aldıklarını, tahsil ettiği paradan vekalet ücretini aldıktan sonra kalanını teslim ettiği müvekkilinden ibraname aldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, vekaletnamede davacı adına atfen atılı imzaların davacının eli ürünü olmadığı, vekil eden ismi “...” yanında “....” yazılarak imzanın da ... olarak atıldığı, bedelin vekaletnameye istinaden çekildiği, vekaletnamedeki imza kısmında soyadının yanlış yazıldığının belli olmasına rağmen noter, banka ve vekilin özensiz davrandığı, davalı banka, noter ve avukatın kusursuz sorumluluk prensibi gereğince sorumlu bulunduğu, kurtuluş kanıtı getirilemediği, olayın gerçekleşmesinde davacıya kusur atfedilemeyeceği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı; davalı ... ve noter tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davalı noterin özen yükümlülüğünü ihlal ettiği, illiyet bağının kesilmediği, davalı banka yönünden ise iğfal kabiliyeti bulunan bir vekaletnamenin mevcut olduğu, noter aracılığı ile hazırlanmış bir evraka herkesin güvenebileceği, banka personelinin noterce tasdiklenmiş bir evraka inanmama durumunun olamayacağı, vekaletnamenin noterden teyidinin de yapıldığı, bu şekilde illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle, davalı noterin istinaf başvurusunun reddine, davalı bankanın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı ... hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiş, karar, davacı ve davalı noter vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre; davalı noter vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacının temyiz itirazının incelenmesinde;
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle bankaların sorumluluğuna ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 6/1. maddesinde; Türkiye"de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye"deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış, anılan Kanun’un 60/1. maddesinde; Kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer"an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 5411 sayılı Kanun’un 63. maddesi gereğince, halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır.
Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere; bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (...; Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira, sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 99/2. ve 100/3. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 115/3. ve 116/3.) maddeleri gereğince, özel yasa ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluğunu kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 20/2. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2.) maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Ancak bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir (..., ...; Hukuki Açıdan İnternet Bankacılığı, Ankara, 2010, s. 152).
Diğer taraftan, yukarıda açıklandığı gibi mevduat; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para olarak tanımlanmış ve kredi kuruluşları (mevduat bankaları ve katılım bankaları) ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin mevduat toplayamayacağı belirtilmiştir. Banka ile mudi arasında düzenlenen mevduat sözleşmesi; ödünç (karz) ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Bunun sonucu olarak mevduatın niteliğine uygun düştüğü oranda karz (ödünç) veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir. 818 sayılı BK’nın 306. ve 307. (6098 sayılı TBK’nın 386. ve 387.) maddeleri gereğince ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı iade ve eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı Kanun’un 472/1. (6098 sayılı TBK’nın 570/1.) maddesi gereğince usulsüz tevdide paranın nef"i ve hasarı mutlak şekilde müstevdaa (saklayana) geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Ancak mudinin istediği zamanda iade ile yükümlüdür. Bankalar türlü bahanelerle yararlandıkları bu mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar.
Ayrıca bankalar, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu 818 sayılı BK’nın 55. (6098 sayılı TBK’nın 66.) maddesinde “İstihdam edenlerin mesuliyeti” başlığı altında; “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şu kadar ki böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince, adam çalıştıranlara genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü yüklenmiş ve adam çalıştıranın bir özel hukuk ve bağımlılık ilişkisi içerisinde çalışanlarının kendilerine bırakılan işleri gördükleri sırada hukuka aykırı bir fiille üçüncü kişilere vermiş oldukları zarardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre adam çalıştıranın sorumluluğu, kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğudur. Başka bir deyişle adam çalıştıranın sorumluluğunun kaynağı, adam çalıştıranın çalışanlarını seçerken ve onları çalıştırırken çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetim ödevini yerine getirmemesine, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür objektif bir ödevi ihlal etmesine dayanmaktadır (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 643). Adam çalıştıran, yapılacak iş için uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin yapacağı iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır.
Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmadığı için sorumluluk, kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlâliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir (Eren, s. 644).
818 sayılı BK’nın 55. (6098 sayılı TBK’nın 66.) maddesinde ayrıca adam çalıştırana sorumluluğu kaldıracak nitelikte bir kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmıştır. Buradaki kurtuluş kanıtı, niteliği itibariyle bir kusursuzluk kanıtı olmayıp, sorumluluktan kurtulma kanıtıdır. Bu nedenle, adam çalıştıran; zararın meydana gelmemesi için somut durumun gerektirdiği her türlü objektif dikkat ve özeni göstermiş olduğunu ispat ederse, sorumluluktan kurtulacaktır.
Sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermek zorundadır. Maddi tazminatın amacı, zarar verici olay meydana gelmese idi, zarar gören hangi durumda bulunacak idiyse o durumun yeniden kurulmasıdır. Başka bir deyişle maddi tazminat zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamalı ve zararın tamamını gidermelidir. Zira tazminatın amacı, zarar vereni cezalandırmak veya zarar göreni zenginleştirmek değildir. Ancak zararlı sonucun doğmasına zarar veren yanında zarar görenin kusuru veya bazı durum ve davranışları ya da umulmayan olaylar da katkıda bulunmuşsa tazminattan belirli bir indirim yapılması hakkaniyete daha uygun düşmektedir. Bu düşünce ile tazminattan indirim sebepleri 818 sayılı BK ve diğer bazı özel kanunlarda düzenlenmiştir.
Nitekim yasa koyucu, birer güven kurumu olan bankaların bazı sorumluluğunu kusursuz sorumlu olarak vasıflandırmıştır. TTK"nın 724. maddesi sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış, sahteciliğin inandırıcı olup olmadığını, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığını kanuni unsurlar arasında saymamıştır.Özet olarak denilebilir ki, birer itimat kurumları olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Öte yandan bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilerce istendiğinde veya belli bir vadede aynı veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler (BK. 306, 307 ve 372/1 md). Bankalar hiçbir gerekçe ve bahane ile yararlandıkları mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar. Bu taraflar arasındaki sözleşmenin bir gereğidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 19/09/2019 tarihli 2017/153 E. 2019/916 K. sayılı ilamı ile 4. HD. 10/05/2015 tarih 2015/15217 E. 2016/6449 K. sayılı ilamı). Somut olayda; davacı adına noterden sahte vekaletname çıkarıldığı, davacının soyadının “Zağcıoğlu” olmasına rağmen “okudum Zağolu” olarak yazılıp imzalandığı, bu hususun banka görevlilerince kontrol edilmediği, vekaletnameye dayanılarak davacıya ait yüksek meblağlı bir hesabın kapatılması talep edilmesine rağmen banka görevlileri tarafından davacıya herhangi bir şekilde bilgi verilmediği, davalı bankanın kurtuluş kanıtı getirerek hal ve şartlardan doğan özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat edemediği ve kusursuz sorumluluğu ilkesi gereğince adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre bölge adliye mahkemesince; açıklanan nedenler ve yasal düzenlemeler dikkate alınarak, birer itimat kurumu olan bankaların aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorunda olmaları ve bu konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumlu bulunmaları karşısında davacının zararından davalı bankanın sorumlu olduğu gözetilerek davalı bankanın istinaf başvurunun reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davalı banka yönünden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı ...’ın temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK"nin 371. maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 09/06/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.