3. Hukuk Dairesi 2014/9947 E. , 2015/2719 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : NAZİLLİ 1. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/07/2013
NUMARASI : 2012/428-2013/458
Taraflar arasındaki ziynet eşyası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının düğünde takılan ziynet eşyalarını tekrar davacıya iade edilmek şartıyla, bir kısmını kendisine ait evin alımında, bir kısmını evin sonraki ihtiyaçlarında ve özel harcamalarında kullandığını, harcamış olduğu altınları davacıya iade etmediğini beyan ederek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10,000,00 TL alacağın işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; iddia edildiği kadar altın mevcut olmadığını, davalının davacıdan hiçbir suretle altın almadığını , takılan bileziklerden 5 adedinin davacı tarafça ev alan kardeşine gönderildiğini, kalanları müşterek haneden ayrılırken götürdüğünü iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davacının tanık beyanları ile iddiasını ispat edemediği, yemin teklif etme hakkını da kullanmayacağını bildirdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, ziynet bedelinin davalıdan tahsili istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Bunun yanında, kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı, kişisel harcamalar vs.) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Somut olayda; davacı kadın, ziynet eşyalarının bir kısmının ev alınırken bozdurulduğunu, bir kısmının ev ve davalının özel ihtiyaçları için harcandığını ileri sürmüş, davalı koca ise, davacının 5 adet bileziği abisine ev alırken verdiğini, kalan takıları götürdüğünü savunmuştur. Dinlenen davacı tanıkları iddiayı, davalı tanıkları ise savunmayı doğrular şekilde beyanda bulunmuşlardır. Davacı tanıklarından E.. G..; davacı ve davalının evlendikten sonra kiracı olarak oturdukları evin sahibi ve aynı zamanda komşuları olduğunu, tarafların ikametinde telefon olmadığını, bir gün davalının kendisini arayarak davacı ile birlikte sarrafa gelmelerini söylediğini, davacı ile birlikte gittiğini, davacının takılarının yanında olduğunu, bilezikleri kolundan, zincirleri ve bir kısım karışık altını çantasından çıkardığını, yine kulağındaki küpeleri ve parmağındaki yüzükleri de çıkarttığını, devamında davalının siz gidin demesi üzerine sarraf dükkanından ayrıldıklarını beyan ettiği tespit edilmiştir. Davacı tanığı somut ve görgüye dayalı beyanda bulunmuş , davacıdan duyduklarını anlatmamıştır.
Dosya kapsamından bozdurulduğu sabit olan davacının ziynet eşyalarının, iade edilmemek üzere kocaya verdiğini ispat külfeti davalıya ait bulunmaktadır.
O halde mahkemece; düğün resimlerinde ve dosyada mevcut Mehir Senedinde görülen altınlar ile tanık beyanları birlikte değerlendirilmek sureti ile yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davacı tanıklarının beyanlarına niçin itibar edilmediği de karar yerinde tartışılmadan ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine yönelik hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.