3. Hukuk Dairesi 2014/21494 E. , 2015/2983 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : TİRE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/07/2014
NUMARASI : 2014/93-2014/240
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı dilekçesi ile; davalılardan S. D. "a ait olan traktörü, galerici olan davalı M.. Ü.."den satın aldığını ve bedelini ödediğini, ancak diğer davalı A. S. "in davacıdan alacaklı olduğunu söyleyip söz konusu traktörü davalı Süleyman"dan devraldığını iddia ederek, traktörün dava tarihindeki rayiç değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan M. D. cevap dilekçesi ile; davanın zamanaşımına uğradığını, kendisinin yalnızca traktör alım satımı konusunda aracı olduğunu, traktörün diğer davalı Akif"e satıldığını daha sonradan duyduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Davalılardan S. D. cevap dilekçesi ile; kendisinin traktörü davalı Mehmet"e sattığını, Mehmet"in de davacıya sattığını, davacının traktörü Mehmet"ten satın alıp parasını da Mehmet"e ödediğini, davacının davalı Akif"e borcu olduğu için traktörün devrini Akif"e yaptığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Diğer davalı A. S. vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu traktörün davalı Akif"e değil, dava dışı.......... Ltd.Şti"ye satıldığını, davalı Akif"in husumet ehliyeti olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davanın M.. Ü.. yönünden zaman aşımı nedeniyle reddine, diğer davalılar S. D. , A. S. ve S. Ç. yönünden taraf sıfatı bulunmadığından husumet yokluğundan reddine dair verilen karar Dairemizin 10.12.2013 tarih 2013/14122E-17551K sayılı ilamı ile ;
""Davacının, davalı M.. Ü.."e ait galeriden 2002 yılında sözlü sözleşme ile davalı Sabahattin"e ait traktörü satın aldığı ve ödemeyi davalı Mehmet"e yaptığı, aracın davacı adına devri yapılmadan 13.12.2002 tarihinde elinden alındığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davada, geçersiz araç satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin tahsili talep edilmektedir.
Sebepsiz zenginleşme, haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından ya da emeğinden yararlanma olarak tanımlanır. Sebepsiz zenginleşme kurumunun temel özelliklerinden biri olan "şahsilik" prensibi gereğince kime karşı ödeme yapılmış ise sadece o kişiden talepde bulunulması gerektiği ilkesi getirilmiştir.
Bu durumda, davacının geçersiz araç satış sözleşmesi yaptığı ve ödemede bulunduğu davalı Mehmet haricindeki diğer davalılar yönünden mahkemece kurulan hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak, davacı ile davalı Mehmet arasında düzenlenen araç alım-satım sözleşmesi noterde yapılmadığı, haricen yapıldığı için davacıya mülkiyet hakkı devrini sağlamaz ise de taraflar arasında geçersiz de olsa sözleşmeden kaynaklanan alacak söz konusu olduğuna göre davada TBK"nun 82.(BK"nun 66.) maddesinde açıklanan zamanaşımı süreleri değil, TBK"nun 146.(BK"nun 125) maddesinde düzenlenen "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir." hükmü gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmalıdır.
Bu durumda, ifanın imkansız hale geldiği (aracın 3.kişiye satış tarihi) 13.12.2002 tarihinden dava tarihi 18.05.2010 tarihi arasında 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği anlaşıldığından, mahkemece; davalı Mehmet yönünden davanın esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir."" gerekçeleri ile bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonunda; M.. Ü.."ün komisyoncu olduğu ona bir satış bedeli ödenmediği gerekçesi ile davanın M.. Ü.. yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyma kararı verilmiş ise de gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Şöyle ki;
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup; Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.(Aynı yönde HGK.nun 26.2.1986 gün ve 1986/1-50 E.-174 K.; 11.5.1994 gün ve 1994/8-252 E.-314 K.; 1.12.1999 gün ve 1999/18-1041 E.-1006 K.; 11.5.2005 gün ve 2005/2-315 E.-333 K.; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E.-573 K. sayılı ilamları).
Dairemizin bozma ilamında mahkemece; davalı Mehmet yönünden davanın esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği belirtilmiş, ancak mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra hiçbir inceleme yapılmadan davanın reddine karar verilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece bozma ilamına uyulduğuna göre, satış bedelinin davalı Mehmet"e ödenip ödenmediği yönünde davacının delilleri ve davalının karşı delilleri sorularak değerlendirilmeli, davacının dava dilekçesinde vs. deliller demek suretiyle yemin deliline de dayandığı anlaşılmakla, gerekirse davacının davalıya yemin teklifine hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.