10. Hukuk Dairesi 2019/1454 E. , 2019/2679 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece, kararında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ve davalılardan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dava, 12.02.2002 tarihinde gerçekleşen iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin sermaye değerli gelirler, yapılan masraf ve ödemelerden oluşan Kurum zararının 506 sayılı Kanunun 10. ve 26. maddeleri uyarınca davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili talebine ilişkindir.
Davacı, dava dilekçesinde 506 sayılı Yasanın 10.maddesine dayanmış olup, mahkemece bu konu hakkında inceleme yapılmamıştır. Olayda, hem 26. hem de 10.madde koşulları oluşmuş ise; Kurum, anılan maddelerden sadece birine dayanarak dava açabileceği gibi, her iki madde hükümleri uyarınca da dava açabilir. Bu durumda, mahkemece her iki maddede öngörülen koşulların oluşup oluşmadığının araştırılıp saptanması gerekir. Her iki madde koşullarının oluştuğunun tespiti halinde Dairemizin yerleşmiş görüşüne göre 10.madde, uygulama önceliğine sahiptir.
Mahkemece; öncelikle 9 ve 10. madde koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılmalı, koşulların oluştuğunun anlaşılması halinde ise; tarafların kusur oranı gözetilmeksizin belirlenecek ilk peşin sermaye değerinden Borçlar Kanunu’nun 43-44. maddeleri uyarınca sigortalının kusurunun %50"sinden az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılarak işverenin sorumlu olduğu miktar belirlendikten sonra rücu alacağına hükmedilmelidir.
Mahkemece, 506 sayılı Yasanın 9 ve 10. maddeleri kapsamında, işverenin sorumluluğu irdelenmeksizin, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Davalılardan ..." ın temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
Dosya içeriğinden, sigortalının %26 oranında sürekli işgöremezliğine neden olan kazada davalılardan .... % 30, ... % 10 olmak üzere davalıların toplam % 40, dava dışı üçüncü kişilerin toplam % 50 ve sigortalının ise % 10 oranında kusurlu bulunduğu, mahkemece davalıların % 40 oranındaki kusuruna tekabül eden zararın hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
506 sayılı Yasa"nın 26. maddesindeki sorumluluğun kusur sorumluluğuna dayandığı dikkate alındığında kusur raporlarının 506 sayılı Yasa"nın 26., 4857 sayılı Yasa"nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü"nün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasa"nın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Somut olayda, dava dışı sigortalının işgöremezliği ile sonuçlanan davaya konu olayda bir işçinin daha yaralandığı, olayla ilgili alınan ve karara esas olan kusur raporunun kazada yaralanan işçilerin her birinin, diğerlerinin yaralanması ilgili ne gibi bir kusuru olduğu açıklanmadan, soyut ve öznellikten uzak ifadelere dayalı olduğu görülmüştür. Davaya konu kaza sonucu yaralanan her bir işçi ve işverenin somut olayla ilgili farklı kusurları olabileceği gözetilmeden ve olay sonucu yaralanan sigortalılara izafe edilen kusur oranlarının kendi kusurları mı yoksa olaya etki eden kusur mu olduğu tartışılmadan anılan kusur raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Bu nedenle, kusur verilenlerin sıfatları belirlenmeli, aynı olayda birbirini etkileyen kusur durumu irdelenmeli, olay belirtilen esaslar dahilinde değerlendirilerek usulüne uygun bir kusur raporu alınmalı, bu rapora göre davalı şirketin temyizi olmaması karşısında Kurum lehine oluşabilecek usuli kazanılmış hak da gözetilerek karar verilmelidir.
3-Mahkemece, hüküm altına alınan tazminatların davalıdan müteselsil sorumluluk esasına göre tahsili gerektiğinin göz ardı edilmesi yerinde görülmemiştir;
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla sebebiyet vermeleri halinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62’nci (818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 50 ve 51) maddeleri uyarınca teselsül hükümlerine göre birlikte sorumlulukları söz konusu olmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 61. maddesinde, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddesinde, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
Aynı Kanunun 163.maddesi (mülga BK 142.maddesi) hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı bir dava ile de talepte bulunma hakkına sahiptir. Ancak, teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme resen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü, hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26. (mülga HUMK’nun 74.) maddesi buna engeldir.
İncelemeye konu davada, davacının dava dilekçesinde müteselsilen sözcüğünü kullanmak suretiyle tahsil isteğinde bulunduğu sabit olmakla, davalıların dava dışı kişilerin kusuruna düşen zarardan da sorumlu olduğunun kabulü ile toplam kusur üzerinden sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, temyiz edenlerin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ..."a iadesine, 21.03.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.