3. Hukuk Dairesi 2014/22003 E. , 2015/4126 K.
"İçtihat Metni"
Davacı M.. K.. ile davalılar Ş.. E.. vd. Y.. E.. aralarındaki itirazın iptali davasına dair Konya 4.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 28.11.2013 günlü ve 2011/631 E. - 2013/724 K. sayılı hükmün Bozulması hakkında dairece verilen 01.07.2014 günlü ve 2014/5476 E. - 2014/10741 K. sayılı ilama karşı davalılar vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin, davalıların murisi E.. E.. ile 10.02.2010 tarihli bir ortaklık sözleşmesi imzaladığını; buna göre, 2010 model iş makinesi, 1987 model traktör, (2,5 tonluk) mazot tankeri, (3 tonluk) su tankeri, (4 tekerli) römork ve (2 tekerli) damperli römork üzerinde tarafların % 50 ortak olduğunun kabul edildiğini; müvekkili tarafından bu ortaklık için gerek davalıların murisi Evrim"e gerekse Evrim"in borçları için 3. kişilere ödemeler yapıldığını; ancak davalıların murisinin 30.05.2011 tarihinde vefat ettiğini; ortaklık sözleşmesinde belirtilen traktör ile (4 tekerli) römork ve (3 tonluk) su tankerinin müvekkilinde kaldığını, traktörü 16.500 TL bedelle Yakup Semerci adlı şahsa sattığını; davalıların ise, kendilerinde kalan mazot tankeri ve damperli römorku, murisin yapmış olduğu bir iş karşılığında İnlice Belediyesine verdiklerini; yine kendilerinde kalan iş makinesini de 27.07.2011 tarihinde 128.000 TL bedelle Özcan Bayram"a sattıklarını; bu satıştan, davacı müvekkiline, hissesine düşen bedeli ödemediklerinden aleyhlerinde icra takibi başlattıklarını; davalıların borca haksız itiraz ettiklerini ileri sürerek, itirazın iptali ile % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında 10.12.2010 tarihli bir sözleşme imzalanmadığını, söz konusu sözleşmenin altındaki imzanın müvekkillerinin murisi Evrim"e ait olmadığını; davaya konu edilen iş makinesinin 29.04.2010 tarihli finansal kiralama sözleşmesi ile kiralandığını ve halen mülkiyetinin finans kurumuna ait olduğunu; finans kurumuna tüm ödemelerin E.. E.. tarafından yapıldığını, bu hakkın 3. kişiye devri konusundaki sözleşmeden dolayı davacının hak iddia etmesinin yasal dayanağının bulunmadığını; iki tekerlekli damperli römorkun müvekkillerinin murisine ait olduğunu, davacının bununla bir ilgisinin olmadığını, 2.5 tonluk mazot tankerinin ise kendilerinin olduğu zannıyla müvekili Yaşar tarafından 1500 TL"ye satıldığını, bu tankerin davacıya ait olduğu dava dilekçesinde iddia edildiğinden, bedelini müvekkillerinin davacıya ödemeye hazır olduğunu; olmayan ortaklığı ileri sürerek, icra takibine geçilmesinin hukuka aykırı olduğunu savunup; davanın reddine karar verilmesini ve % 40 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili, 25.10.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile; itirazın iptali olarak ikame ettikleri davayı, alacak davası olarak ıslah ettiklerini; zira, taraflar arasında 10.12.2010 tarihli ortaklık sözleşmesindeki imzanın, bilirkişi incelemesinde E.. E.."in eli ürünü olmadığının ifade edildiğini; bu nedenle, dava dosyası içinde mevcut bulunan belgelerden de anlaşılacağı üzere müvekkili davacı tarafından davalıların murisi E.. E.."e ve E.. E.. adına 3. kişilere bir kısım ödemelerde bulunulduğu görüldüğünden, bu ödemeler sebebi ile müvekkilinin davalılardan 52.003.50 TL alacaklı bulunduğunu belirterek; davanın alacak davası olarak ıslahı ile dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; "...Mahkememizce toplanan delillerin ele alınarak yapılan değerlendirmesinde; taraflar arasında takibe dayanak yapılan ortaklık sözleşmesine dayalı hukuki ilişkinin varlığı konusunda ihtilaf bulunduğu, bu iddianın davalı tarafın imzaya itirazları da nazara alınarak MK 6 maddesi gereğince davacı tarafça ispatlanması gerektiği, bu konuda dosyaya sunulan ortaklık sözleşmesi altındaki imza hususunda yaptırılan iki ayrı inceleme sonucunda tanzim edilen raporlarla imzanın davalının miras bırakanı E.. E.."e ait olmadığı anlaşıldığından davacı tarafın iddialarını ispatlayamadığı, davanın reddi gerektiği;
Her ne kadar, yargılamada tahkikatın sözlü safhası başladıktan sonra davacı taraf dava sebebini değiştirecek şekilde davasını ıslah ettiğine ilişkin talepte bulunmuş ise de; ıslahın düzenlendiği HMK 176. maddede tahkikat bitinceye kadar tarafların usuli işlemleri kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, davacı tarafın ıslah dilekçesi olarak dosyaya sunduğu 25.10.2013 tarihli dilekçenin davanın tamamen değiştirildiğine ilişkin olduğu, takibe konu alacağın sebebinin değiştirilmesi şeklinde olduğu, bu durumun ıslaha konu edilemeyeceği, davacının davasını ancak ön inceleme aşamasında ve davalının/davalıların hazır bulunmadığı ön inceleme duruşmasında değiştirmesinin mümkün olduğu, süresinde olmayan talebe mahkememizce itibar edilmeyerek mevcut dosyadaki delillerle takibe konu alacağın ispatlanamadığı..." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekilince temyizi üzerine, Dairemizin 01.07.2014 günlü ve 2014/5476 E. 10741 K. sayılı ilamı ile;
(...Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, davacı davasını; önce, taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisine dayalı alacak nedeniyle yapılan icra takibine itirazın iptali istemli açmışken, yargılama aşamasında usulüne uygun olarak verdiği dilekçe ile dava sebebini, bu kez, davalıların murisine ve murisleri adına 3. kişilere yapılan bir kısım ödemelere, yani, sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine dayandırarak; davasını alacak istemine dönüştürmüştür. HMK"nun 176. (HUMK"nun 83) maddesine göre; taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini, kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Bu çerçevede, davacının dava sebebini (vakıaları) ıslah ile genişletmesi mümkündür. Islahın, bir tarafın tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile yapılması mümkün olup, karşı tarafın veya mahkemenin kabulüne bağlı değildir. O halde, mahkemece usulüne uygun olarak yapılmış ve masrafları yatırılmış, ıslah istemine itibar edilerek, istek kalemlerine göre bir inceleme ve değerlendirme yapılarak hüküm tesisi gerekirken, (davacının talebinin, davanın tamamen ıslahı şeklinde yapıldığı gözetilmeksizin) yazılı şekilde, (takibe konu alacağın sebebinin değiştirilmeyeceğinden bahisle) davanın reddine ilişkin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bundan ayrı, davacı aleyhinde kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için, davacının icra takibinde haksızlığının yanında kötüniyetli olduğunun da iddia ve ispat edilmiş olması gerekir. Davacının kötüniyetli takip yaptığı ispat edilememiş olup, mahkemece; davacı aleyhinde kötüniyet tazminatına hükmedilmiş olması da doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
Davalılar vekili 02.09.2014 tarihli dilekçesi ile; "Tahkikatın sona ermesinden sonra ıslah yapılamayacağını, kaldı ki ıslah harcı yatırılmadan verilen dilekçenin ıslah istemi olarak kabul edilemeyeceğini, ayrıca davacının sahte evrak düzenleyerek icra takibine konu etmesinin kötüniyetinin açık kanıtı olduğunu ileri sürerek" kararın düzeltilmesini istemiştir.
HMK"nun 184. maddesi; "Hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir.
Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder." hükmünü içermektedir.
Buna göre, tahkikat aşaması; hakimin, tarafların dilekçelerinde ileri sürdükleri iddia ve savunmaları ve bunların ispatı için gösterilen delilleri inceleyip bitirmesi ve tahkikatın tümü hakkında tarafların açıklamalarını dinlemesinden sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse sona ermiş (bitmiş) olur. Ancak; hakim, duruşmada hazır bulunan taraflara, tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Tarafların tahkikatın tümü hakkında yapacakları açıklamalardan sonra, mahkeme, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığı sonucuna varırsa, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder (HMK. md 182/4) ve sözlü yargılama aşamasına geçilir(HMK. md. 186).
Öte yandan, ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir(HMK. md.177/1). Davasını ıslah eden taraf, ıslah sebebiyle geçersiz hâle gelen işlemler için yapılan yargılama giderleri ile karşı tarafın uğradığı ve uğrayabileceği zararları karşılamak üzere hâkimin takdir edeceği teminatı, bir hafta içinde, mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Aksi halde ıslah yapılmamış sayılır(HMK. md.178/1).Takdir edilen teminatın, mahkeme veznesine yatırılması halinde, mahkeme davayı yeni şekline (ıslah dilekçesine) göre yürütür.
Somut olayda ise; 19.09.2013 tarihli celsede; hakim tarafından, taraf vekillerinden adli tıp kurumundan alınan rapor ile davanın esasına karşı diyeceklerinin sorulduğu, davacı vekilinin raporun celseden bir gün önce tebliğ edildiğini belirterek rapora ve davanın esasına karşı diyeceklerini bildirmek için süre talep ettiği, bunun üzerine bilirkişi raporunun tebliğine ilişkin tebliğ mazbataları ve HMK"nun 281. maddesinde belirtilen iki haftalık kesin sürenin geçmesinin beklenmesine ilişkin (1) nolu ara kararı tesis edildikten sonra, (2) nolu ara kararında tahkikatın yazılı aşamasının sona erdiği, gelecek (28.11.2013 tarihli) celsede tahkikatın sözlü safhasının başlayacağı hatırlatılarak taraf vekillerine duruşmada hazır olmaları, aksi halde yokluklarında karar verileceği bildirilmiştir. Davacı vekili, celseden sonra verdiği 25.10.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile davasını tamamen ıslah etmiştir. Mahkemece takip eden 28.11.2013 tarihli celsede, ıslah dilekçesinin verildiği zapta geçilmiş, ancak davacı tarafın yatırması gereken teminat takdir edilmeden, davanın reddine karar verilmiştir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede; 19.09.2013 tarihli celsede, HMK" nun 281. maddesi uyarınca bilirkişi raporunun tebliğinden itibaren başlayan itiraz süresinin beklenmesine karar verilmesi nedeniyle tahkikatın (henüz) sona ermemiş olduğu ortadadır. Mahkemenin, bu yöndeki ara kararına rağmen, tahkikatın sona erdiğini tefhim etmesi çelişki arzettiği gibi tahkikat aşamasının bittiği sonucunu da doğurmamaktadır. Ayrıca, davanın tamamen ıslahı, mahkemenin kabulüne bağlı olmadığı gibi, mahkemece teminat takdir edilmemiş olması, ıslahın geçerliliğini de etkilemeyecektir.
Bu nedenlerle, davalı tarafın sair karar düzeltme istemleri yerinde değildir.
Ancak, dairemiz bozma ilamında, zuhulen ıslah ile ilgili teminatın yatırıldığı belirtilmiştir.
Buna göre, davalı tarafın ıslah ile ilgili teminatın yatırıldığına ilişen karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 01.07.2014 günlü ve 2014/5476 E. 10741 K. sayılı ilamının 3. sayfasının 3. paragrafında yer alan "...ve masrafları yatırılmış, ıslah istemine itibar edilerek..." ifadesinin çıkartılarak yerine "ıslah istemine itibar edilerek, takdir edilecek teminatın yatırılması için davacı tarafa süre verilmesi, teminatın mahkeme veznesine yatırılması halinde," ifadesinin yazılması ve mahkemece verilen 28.11.2013 günlü ve 2011/631 E.- 2013/724 K. sayılı hükmün açıklanan ve ilave edilen gerekçe ile BOZULMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde kararın düzeltilmesini isteyene iadesine, HUMK"nun 440. maddesi uyarınca 16.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.