4. Hukuk Dairesi 2014/8364 E. , 2015/4435 K.
"İçtihat Metni"Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 04/01/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 12/03/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, avukat olarak görev yaptığını ve davalının borçlu olduğu bir icra dosyasını alacaklı vekili olarak takip ettiğini, bu dosyada davalıdan borcun bir kısmını haricen tahsil edip icra dosyasına bu tahsilatı bildirdiğini, sonrasında davalının ödeme taahhüdünde bulunduğunu ancak taahhüdünü yerine getirmediğini, şikayetleri üzerine İcra Ceza Mahkemesinin taahhüdü ihlal suçundan davalının cezalandırılmasına karar verdiğini, cezanın infazı için yakalandığı gün borcun ödenmesi nedeniyle cezanın düştüğünü ancak sonrasında davalının kendisini alacaklının faiz istememesine rağmen faiz adı altında fazla para alındığı gerekçesiyle Baroya şikayet ettiğini, bu şikayet üzerine başlatılan inceleme neticesinde disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar verildiğini, davalının haksız şikayeti nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, icra dosyasında alacaklının faiz istemi olmadığını, bu nedenle yapmış olduğu ödemelerin bir kısmının kendisine iade edildiğini, bu durum üzerine şikayet hakkını kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının hukuka aykırı isnatları nedeniyle davacının kişilik haklarının zarar gördüğü belirtilmiş ve istem kısmen kabul edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa"nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 49. maddesinde (6098 s. TBK m. 58) ise; saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda; davacı bir icra dosyasında alacaklı vekili olarak görev yapmıştır. Davalı ise, bu dosyanın borçlusudur. Borcun bir kısmı haricen tahsil edilmiş, bir kısmı ise İcra Ceza Mahkemesinin kararı üzerine borçlunun eşi tarafından ödenmiştir. Mahkemece tanık olarak dinlenen dosya alacaklısı, avukatı aracılığıyla tahsil edilen paranın asıl alacak dışında kalan bir kısmını borçlunun kendisinden fazla tahsilat yapıldığı yönündeki beyanı üzerine davalıya iade ettiğini belirtmiştir. Alınan bilirkişi raporu ile de, asıl alacağa avans faizi uygulandığında bulunan miktarın ödeme tutarından daha az olduğu anlaşılmaktadır. Aradaki fark ise; icra takip talebindeki faize ilişkin ""%29" dan az olmamak üzere"" şeklindeki kayıttan ortaya çıkmaktadır. Davaya konu olayın gelişim biçimi ile tanık anlatımları ve bilirkişi raporu gözönünde tutulduğunda, şikayet hakkının kullanılması bakımından yeterli emarenin varlığı benimsenmelidir. Şu durumda davalı yönünden şikayet hakkının kullanılması bakımından hukuka uygunluk nedeni gerçekleşmiştir. Şikayet dilekçesinde kullanılan bazı ifadelerin ise; kaba sözler olarak nitelendirilmesi mümkündür. Bu ifadeler de hakaret boyutuna ulaşmamıştır. Bu nedenle söz konusu ifadelerin başlı başına davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı oluşturduğu kabul edilemez. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru görülmemiş ve bu yön bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 09/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.