1. Hukuk Dairesi 2015/15160 E. , 2018/12256 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, ......bırakanı.........’nin ölümünden sonra davalılar tarafından düzenlenen ...... ......... ......nün kendisine imzalatıldığını, protokoldeki temliklerin yapılması amacıyla da davalı ...’ı vekil tayin ettiğini, davalıların eşinin ölümü nedeniyle duyduğu elem ve acıdan yararlanarak hile ile ...... imzalattıklarını ve vekaletname aldıklarını, durumu fark ettiğinde davalı ..."ı azlettiğini, davalının ise aziledildiğini bilmesine rağmen dava konusu taşınmazlardaki ...... payını davalı ..."a devrettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek dava konusu 45, 40, 46, 33, 85, 10, 100, 27, 31, 137, 32, 14, 61, 59, 28, 19, 2, 101 ve 1 parsel sayılı taşınmazların davacı adına olan tapu kaydının ...... payı oranında iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000.-TL.nin satış tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının düzenletmiş olduğu azilnamenin tapuda devir işlemlerini bitirdikten 16 gün sonra tebliğ edildiğini, muvazaalı ve hileli olarak yapılmış herhangi bir işlem bulunmadığını, yapılan işlemlerin tamamının davacının kendi rızası dahilinde gerçekleştirildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, vekaletin hileyle alındığı iddiası aynı zamanda kötüye kullanıldığı iddiasını da içerir.
Eldeki davada, dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
Oysa, mahkemece, vekalet görevi kötüye kullanılarak taşınmazın temlik edildiği iddiası bakımından hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 ( 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 506/2) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta ...... tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular uyarınca araştırma ve inceleme yapılması, taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik hukuki nitelendirme ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.