3. Hukuk Dairesi 2014/11423 E. , 2015/4597 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR(KAPATILAN) 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/01/2014
NUMARASI : 2014/18-2014/18
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, dava dilekçesinin görev yönünden reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı ..AŞ. arasında 23.09.1997 tarihinde imzalanan sözleşme ile dava dışı .. AŞ"den ihalesi alınan şehir içi telefon şebekesi tesis işinin yapılması için "Telen-Atek İzmir 1. Bölge İş Ortaklığı" adı altında iş ortaklığı kurulduğunu, bu sözleşme ile davalı şirketin İzmir de yapılacak işin tüm kar, zarar, gelir ve giderlerinin kendine ait olması nedeniyle müvekkil şirketi üçüncü kişilere karşı hiçbir vecibe ve yükümlülük altına sokmayacağı hususunun kararlaştırıldığını, davalı şirketin ihalesi alınan işleri taşeronlara yaptırdığını, ancak iş bedellerini ödemeyerek müvekkil şirket hakkında dava ve icra takipleri açılmasına sebebiyet verdiğini, bu aşamada davalı şirketin Noterde düzenlenen 06.10.2014 tarihli "Beyan ve Taahhüt" başlıklı belge ile iş ortaklığı aleyhine açılan dava ve icra takiplerinden dolayı ortaya çıkabilecek tüm sorumluluğun kendisine ait olduğunu, müvekkili şirketin dava ve icra takiplerinde taraf olması sebebiyle doğabilecek her türlü ödemenin yine kendisi tarafından karşılanacağını taahhüt ettiğini, sonrasında müvekkili şirketin sonuçlanan dava ve icra takipleri nedeniyle 93.617,50 TL ödeme yapmak zorunda kaldığını, fakat davalı şirketin bu bedeli ödemekten kaçındığını ileri sürerek; 93.617,50 TL nin ödeme tarihinden başlayarak işleyecek faizi ile birlikte davalı şirketten tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın adi ortaklıktan kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkin olduğu, tarafların tacir olmasına rağmen davanın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili olmayıp, yeni bir müessese olan adi ortaklık ilişkisinden kaynaklı olduğu, bu ortaklık ilişkisinin Borçlar Kanununda düzenlendiği, bu bağlamda nispi ve mutlak ticari dava olmadığı anlaşılan davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 03.12.2013 günlü ve 2013/13085 E - 2013/17057 Karar sayılı içtihatının da aynı hususa işaret ettiği gerekçesiyle tensiben mahkemenin görevsizliğine, İzmir Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli ve yetkili olduğuna, talep halinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava, adi ortaklığın konusunu oluşturan iş nedeniyle açılan davalar sonucunda, davacı ortak tarafından yapılan ödemelerin, 23.09.1997 tarihli adi ortaklık sözleşmesi ile bu sözleşmenin eki niteliğinde olan 06.10.2004 tarihli taahhütname uyarınca, davalı yönetici ortaktan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere, adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK. 620/1 md.). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.
Diğer taraftan, adi ortaklığın tüzelkişiliği bulunmadığından; ortaklık mamelekine ilişkin alacaklar hakkında aktif taraf ehliyeti tüm ortaklara ait olduğu gibi, üçüncü kişiler tarafından adi ortaklığa yöneltilen davanın konusu ortakların elbirliği ile tasarrufta bulunabilecekleri bir edimse, elbirliği ile mülkiyet ilkesi nedeniyle davanın tüm ortaklara yöneltilmesi gerekir. Nitekim, dava dilekçesinde bahsi geçen davaların da davacı ve davalı şirkete karşı açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada uyuşmazlık; davanın, ticari dava olup olmadığında toplanmaktadır.
Eldeki dava, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, 15.01.2014 tarihinde açılmıştır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi"nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanun"un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re"sen incelenir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; adi ortaklık sözleşmesinin, müşterek amacın gerçekleşmesinin zaman alacak olması nedeniyle ortaklar arasında sürekli bir borç ilişkisi teşkil etmesi ve bu sözleşme nedeniyle açılan davalarda ortakların taraf olması gözetildiğinde, davanın adi ortaklığı kuran davacı ve davalı şirketlerin ticari işletmesine ilişkin olduğu ortadadır. Bu doğrultuda, adi ortaklığın kuran ticari şirketler arasında görülen davalarda görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu yönündeki dairemiz görüşü değiştirilmiş ve görevli Ticaret Mahkemesi olduğu görüşü kabul edilmiştir.
Bu durumda, mahkemece; davanın ticari dava olarak kabulü ile uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Kabule göre de; gerekçede görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu kabul edilmesine rağmen, hüküm fıkrasında Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunun yazılması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.