4. Hukuk Dairesi 2014/12240 E. , 2015/5237 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 01/11/2011 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 15/04/2014 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından, duruşmasız olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, daha önceden belirlenen 28/04/2015 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... geldi, karşı taraftan davacı şirket vekili gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının temyiz itirazına gelince;
Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, dava dışı Hayri Kutlu isimli kişiden alacaklı olduğunu ve adı geçen aleyhine icra takibi başlattığını, ancak borçlunun borcu karşılamaya yeter nitelikte mal varlığı bulunmadığının tespit edildiğini, yapılan araştırma neticesinde; davalıya ait olan taşınmazın, gerçekte dava dışı borçluya satılmasına rağmen, alacaklıdan mal kaçırma amacıyla, borçlunun baldızı olan dava dışı ... adına tescil edildiğini, bunun üzerine taraflarınca Denizli Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2009/36 esas sayılı dosyası üzerinden, İİK"nın 277 vd. maddeleri uyarınca tasarrufun iptali davası açıldığını, bu dosya kapsamında tanık olarak ifadesine başvurulan davalının, yalan tanıklık yaparak taşınmazı Ülkü Özünlü"ye sattığı yönünde beyanda bulunduğunu, mahkemece işlemin muvazaalı olduğu benimsenerek ... adına yapılan satış işleminin iptaline karar verildiğini, kararın derecattan geçerek kesinleştiğini, davalı hakkında yalan tanıklık suçundan kamu davası açıldığını ve mahkumiyetine karar verildiğini, davalının muvazaalı işlem yapmak ve bunu gizlemek için yalan beyanda bulunmak suretiyle, icra dosyasında davacının alacağına ulaşmasını geciktirdiğini, bu nedenle kredi kullanmak ve kredi faizi ödemek zorunda kaldığını belirterek, maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, muvazaalı işlem yapmadığını, hakkında verilen mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakıldığını, sebep ile sonuç arasında illiyet bağı bulunmadığını belirterek, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme, davalının muvazaalı işlem yapmış olması nedeniyle taşınmazın satışının 42 ay gecikmeli olarak yapıldığını ve davacı şirketin alacağını geç tahsil ettiğini, alacak miktarınca kredi kullanmış olması nedeniyle de kredi faizi ödemek zorunda kaldığını, davalının haksız eylemi nedeniyle zarara uğradığını benimseyerek maddi tazminat isteminin kabulüne, eylemin kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığını belirterek manevi tazminat isteminin reddine karar vermiştir.
Davalı, kendisine ait olan taşınmazın satışını yaparak bedelini tahsil etmiştir. Taşınmazın, davacı şirketin borçlusuna ya da bir üçüncü kişiye satılması arasında, davalı satıcı yönünden bir fark bulunmamaktadır. Satıcı taşınmazı, bedelini tahsil ettiği kişi adına ya da onun talebi üzerine bir üçüncü kişi adına devir ve tescil ettirebilir. Bu işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu devir nedeniyle, davacı-alacaklının bir zararının doğması durumunda, bu zarardan lehine işlem tesis edilen, diğer bir deyişle muvazaalı olduğu iddia edilen işlemin tarafı olan alıcı sorumludur. Davalı-satıcı bu zarardan sorumlu tutulamaz. Kaldı ki davalı, tasarrufun iptali dosyasının tarafı da değildir.
Muvazaalı olduğu belirtilen işlem nedeniyle davalı zarardan sorumlu tutulamayacağı gibi, yalan tanıklığa ilişkin eylem nedeniyle de davalının sorumluluğuna gidilemez. Zira, yalan tanıklık suçundan yapılan yargılamada; mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. Bu nedenle anılan kararın, BK"nın 53. (TBK"nın 74.) maddesi anlamında, hukuk hakimi yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Kaldı ki, davalının yalan olduğu belirtilen beyanları, tasarrufun iptali dosyasında esasa etkili olmamış, mahkemece bu beyanlara itibar edilmemiş, beyanların aksine davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece, açıklanan nedenlerle davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, davacının temyiz itirazlarının (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve davalı yararına takdir olunan 1.100,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 28/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.