3. Hukuk Dairesi 2015/3301 E. , 2015/5010 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 1. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/02/2013
NUMARASI : 2012/629-2013/127
Taraflar arasındaki ziynet ve eşya alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı dava dilekçesinde; davalının, beyin travması geçirecek şekilde müvekkilini dövdüğünü; daha sonra tarafların boşandıklarını; davacının çeyiz ve ziynet eşyalarının, halen davalıda bulunduğunu ileri sürerek; bir çift akıtma, frekbağı (5 birlikli), 2,5 metre kordon, 22 ayar fıstıklı set takımı, 6 çift burma bileziğin aynen iadesi; mümkün olmaması halinde, şimdilik 2.500 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline; yine, ev eşyalarının davacıya iadesine, mümkün olmadığı takdirde bedeli olan 2.500 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde belirtilen sayı ve nitelikte ziynet eşyasının olmadığını; ziynet eşyalarını, davacının evden ayrılırken götürdüğünü; çeyiz eşyasının olmadığını, eşyaların eskimiş olduğunu, davacının isteği üzerine müvekkil tarafından yenilendiğini; müvekkilinin, davacıya şiddet uygulamadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; tanık beyanlarında, tanıkların; ziynet eşyaları ve ev eşyalarına yönelik bilgilerinin olmadığını beyan ettikleri; bu şekilde, davacı tarafın iddialarını usulüne uygun delillerle ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dava; ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden kimseye düşer.
Hayatın olağan akışına göre olağan olan, ziynet eşyasının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Ziynet eşyalarının, davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, davacı kadının ispatlaması gerekir.
Somut olayda; davacı, davalıdan şiddet gördüğünü bu sebeple evden ayrılmak zorunda kaldığını, evden ayrılırken ziynet ve çeyiz eşyalarını götüremediğini belirtmiş; mahkemece, tanıkların ziynet eşyaları ve ev eşyalarına yönelik bilgilerinin olmadığı gerekçesiyle, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa ki; davalı ve ailesi hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, basit yaralama ve tehdit fiillerinden dolayı Şanlıurfa 4.Asliye Ceza Mahkemesinde açılan ceza davasında; davacı, kafa travması geçirecek şekilde dövüldüğünü ve hastanade tedavi edildiğini belirtmiş ve Mahkemece Adli Tıp Kurumundan alınan raporda; "...mevcut bulguların iddia edildiği şekilde kişiye uygulanan künt travmalara delalet edebilecek yumuşak doku lezyonuna bağlı olduğunun kabulü gerektiği, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu" belirtilmiş,
Aynı ceza dosyasında bulunan ve tarafların müşterek çocuklarına ait bilgi alma tutanağında özetle; "...babalarının annelerine şiddet uyguladığını, kapıyı kilitleyerek kendinden geçene kadar dövdüğünü, balkondan kardeşleri ile birlikte girerek annelerini kurtarmaya çalıştıklarını, babalarının kendilerine de şiddet uyguladığını, 15.02.2010 tarihinde ağabeylerinin babasının birlikte yaşadığı kadını sorması üzerine abilerine şiddet uygulayarak kolunu incittiğini, onları istemediğini itip kaktığını; babaannesinin ve amcasının onları zorla evlerinden çıkardığını annesinin sürekli ağladığını" ifade etmişlerdir.
Yine, boşanma davasında beyanı alınan davacı tanığı ise; "...tarafların evlerine temizliğe gittiğini, davacının dövülmüş olduğunu gördüğünü, şuurunun yerinde olmadığını, yüzünde ve gözünde çizikler olduğunu, çocukların babaları tarafından dövüldüğünü söylediklerini doktora götürdüğünü sonra şuurunun yerine geldiğini, bu olaydan sonra davalının davacıyı kapı önüne koyduğunu davalının tanıklık yapmaması için kendisini tehdit ettiğini" beyan etmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece; ceza ve boşanma dosyasındaki tanık beyanları dikkate alınarak, gerekirse tanıkların ziynet ve çeyiz eşyalarına yönelik ayrıntılı beyanlarının yeniden alınması suretiyle, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirerek, hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.