1. Hukuk Dairesi 2018/2731 E. , 2018/12529 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hata(yanılma) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 233 ada 35 parselde bulunan 4 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin maliki olduğunu, 5 nolu bağımsız bölümün satışı konusunda davalı ile anlaştıklarını, ancak iradesine aykırı olarak hataen 4 nolu bağımsız bölümün davalıya temlik edildiğini ileri sürerek 4 nolu bağımsız bölümün davalı adına olan kaydın iptali ile adına tescile, 5 nolu bağımsız bölümün ise davalı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, hata olmadığını 4 nolu bağımsız bölüm konusunda anlaştıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği, toplanan delillerden ve noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen belgelerden; çekişme konusu 5 nolu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı olduğu, 4 nolu bağımsız bölümün ise davacı adına kayıtlı iken 19.07.2013 tarihli akitle davacıya vekaleten amcası ... tarafından 6.000TL bedelle davalıya devredildiği, ...... 2. Noterliği 16.07.2013 tarih ... yevmiye numaralı vekaletnamede davacının 4 nolu bağımsız bölümün satışı konusunda özel yetki verdiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. ve TMK"nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.
Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Somut olaya gelince; her ne kadar davacı yanılma sonucu 4 nolu bağımsız bölümün devredildiğini iddia etse de davacının açıkça 4 nolu bağımsız bölümün temliki konusunda özel yetki vermesi, dinlenen tanıkların çelişkili beyanları gözetildiğinde Türk Borçlar Kanunu’nun 30.maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen yanılmanın (hatanın) koşullarının oluştuğundan söz etme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de; yargılama sırasında taşınmazın keşfen belirlenen değeri üzerinden harç tamamlanmadığı halde, 4 nolu bağımsız bölümün dava tarihindeki değeri üzerinden nisbi harç tayin edildiği, harcı ikmal edilen değer gözetilerek vekalet ücreti tayin ve takdiri gerekirken, harcı tamamlanmayan değere göre fazla avukatlık ücretine hükmedilmiş olması da isabetsizdir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.