10. Hukuk Dairesi 2016/18829 E. , 2019/3837 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
KARAR
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dava; 12.07.2012 tarihli iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelirin ve yapılan cenaze masrafının tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 21. maddesidir.
Borçlar Kanunu"nun 53. maddesi (6098 sayılı Kanunun 74. maddesi) hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı ise de, kusur raporu ve oranları ile bağlı değildir. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanunu"nun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur.
Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19-639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve ... Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve ... Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.
Dosyanın incelenmesinde, sigortalı işçi ... "in geçirdiği iş kazası ile ilgili hükme esas alınan kusur raporunda; dava dışı müteveffa sigortalının %10 oranında, dava dışı ... "ın %10 oranında, dava dışı ..."in %30 oranında yine dava dışı İhsan Somuncu"nun da %50 oranında kusurlu olduğunun ve sigortalının kusuru dışındaki oranın toplamından davalı işverenin sorumlu olduğunun rapor edildiği; dava dışı sanıklar ...,... ve ... hakkında ... Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/637 Esasına kayden kamu davası açıldığı ve sanıklar ... ve ..."ın asli kusurlu oldukları, ... ve sigortalı ... tali kusurlu oldukları yapılan yargılamada sanıklar hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermekten hüküm tesis edilerek HAGB kararı verildiği, mahkemece aldırılan kusur raporu ile ceza dosyasından alınan bu kusur raporu arasında çelişki olduğu, bu çelişkinin giderilmeden karar verildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar haklarında HAGB kararı verilmiş sanıkların kesinleşmiş mahkumiyetinden söz edilemeyecek ise de ceza mahkemesince alınan kusur raporu ile mahkemece alınan kusur raporu arasındaki, meydana gelen olay ile ilgili farklı oran ve aidiyetler belirlenerek çelişkinin oluştuğu, bu nedenle iş kazasının gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden, tarafların kusur oranı ve aidiyeti konusunda raporlar arasındaki çelişkinin giderildiği, ayrıca işveren kusuru da irdelenerek rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken çelişkili kusur raporuna dayanılarak hüküm kurulması bozma nedenidir.
Eldeki davada belirtilen hususlar ışığında, Mahkemece raporlar arasında çelişki giderilecek şekilde işverenin de kusuru irdelenerek kusur oran ve aidiyeti konusunda yeniden rapor alınmalı, ancak dava dışı 3.kişilerle arasında teselsül sorumluluğunun olmayacağı gözönünde tutulmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.
2-Öte yandan, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasanın 21. maddesine göre “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk “...sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı…” bulunmaktadır.
Maddenin açık hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Gerçek zarar hesabı tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılmalı, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmiş ise bedensel zarar hesabı, ölümü halinde destekten yoksun kalma tazminatı (Borçlar Kanunu"nun 45-46, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 54-55. maddeleri) hesabı dikkate alınmalıdır.
Gerçek zararın belirlenmesinde, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan sigortalının net geliri, kalan ömür süresi, iş görebilirlik çağı, iş göremezlik derecesi, kusur ve destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı gibi tüm veriler ortaya konulmalıdır. Gerçek zarar, sigortalının kaza tarihi itibarıyla kalan ömür süresine göre aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Sigortalı veya hak sahiplerinin kalan ömür süreleri yönünden ise, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen Ulusal Mortalite Tablosu hazırlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunca 2012/32 sayılı Genelgeyle ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında uygulamaya konulmuş olup özü itibarıyla varsayımlara dayalı gerçek zarar hesabında gerçeğe en yakın verilerin kullanılması gerektiğinden ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH2010 tablosu kalan ömür sürelerinde esas alınmalıdır.
Ayrıca, cgerçek zarar hesaplanması yönteminde, hak sahibi kız çocuğunun destek zarar ve süresinin fiili duruma göre irdelenmesi gerektiği dikkate alınmalıdır.
Somut olayda; gerçek zararın, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde belirlenmesi gerekirken, kız çocuğunun destek süresinin ve bakiye ömrün Pmf tablosu esas alınarak belirlenmesi karşısında, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yetersiz hesap raporu dikkate alınarak, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırıdır.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 24/04/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.