3. Hukuk Dairesi 2014/12994 E. , 2015/5550 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : GEBZE 1. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/11/2013
NUMARASI : 2012/1227-2013/1422
Taraflar arasındaki ziynet eşyası alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, dava dilekçesinde; tarafların boşandıklarını, müvekkine takılan ve hırsızlık sonucu çalınanlar dışında kalan, her biri 22 gram ağırlığında 12 adet 22 ayar burma bilezik, 21 adet çeyrek altın,7 adet ata lira ve 10 adet hediyelik bileziğin, davalı tarafından iş kurmak amacıyla bozdurularak sermaye yapıldığını ve bugüne kadar müvekkillerine iade edilmediğini belirterek; fazlaya ilişkin talep saklı tutularak, söz konusu ziynetler karşılığı 10.000,00 TL"nın, dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili, 17.06.2013 havale tarihli ıslah dilekçesi ile; taleplerini 41.195,00TL"ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde; davacı iddialarının aksine, 2002 yılında hırsızlık sonucu çalınanlar dışında kalan ziynet eşyalarının, davacının annesine teslim edildiğini ve onun tarafından muhafaza edildiğini; evlilik birliği içerisinde herhangi bir amaç için bozdurulmadığını; tarafların ayrıldıkları sırada, ziynetlerin, davacı tarafta kaldığını savunarak; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; her iki tarafın kendi anne ve babaları olan ve yeminli dinlenen tanıkların beyanlarını birbirinden üstün tutma imkanı bulunmadığı, bu haliyle davacı tarafın, her türlü şüpheden uzak şekilde talebe konu ettiği ziynet eşyalarını evlilik birliği içerisinde davalı tarafından iş kurmak amacıyla bozdurularak sermaye yapıldığını kanıtlayamadığı, gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; ziynet eşyalarının bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı kadın, dava konusu ziynet eşyalarının bir kısmının eve hırsız girmesi sebebiyle çalındığını, geri kalan kısmının ise davalının iş kurmak amacıyla bozdurularak sermaye yapıldığını ileri sürmüş; davalı ise, ziynet eşyalarının çalınanlar dışında kalanların davacının annesine teslim edildiği ve onun tarafından muhafaza edildiğini, iş kurmak için harcanmadığını ve ayrıldıklarında davacı tarafta kaldığını savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu"nun 6. maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının davalı tarafından iş kurmak maksadıyla alındığını ispat yükü altındadır. Davacı iddiasını ispat için tanık dinletmiştir.
Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları -anne ve babası- beyanlarında -özetle-"...ziynetlerden davalı ve ailesi tarafından hediye edilen her biri 22 gram ağırlığında olan toplam 10 adet 22 ayar bilezik ile 7 adet ata lira kızım tarafından saklanmak üzere bana teslim edilmiş, diğerleri ise tarafların ortak konutunda kalmıştır. Kalan ziynet eşyalarından bizim tarafımızdan takılan 17-18 gram ağırlığında olan 3 adet 22 ayar bilezik ile misafirler tarafından takılan 22 ayar bilezik ve bir kısım zincir, küpe, yüzük türü ziynet eşyaları evlilik birliği içerisinde eve hırsız girmesi sonucu çalınmıştır. Kalanlar ile bana teslim edilen bilezikler ve ata liraların tamamı evlilik içerisinde davalı tarafından iş kurmak amacıyla zaman içerisinde bölüm bölüm satılmıştır. Satılan bu ziynet eşyalarından kızıma iade edilen olmamıştır." şeklinde görgüye dayalı beyanda bulunmuşlardır.
Davalı anne ve babası ise; "...Oğlum eşinden boşanmadan önce eve hırsız girmişti. Dediklerine göre altınlar çalınmıştı ancak, ne kadar altın çalındığını bilmiyorum, oğlum Mesut ile araları altınların çalınması yüzünden açıldı, düğünde takılan tüm altınları gelinim Nilgün almıştır. Ben yada oğlum herhangi bir altın almadık, zaten altınlar evdeyken çalınmıştı, takılan altınlardan bildiğim kadarı ile ev yada araba almak için bozdurma yapılmadı, zaten çalındıktan sonra bildiğim kadarı ile altın kalmamıştı, gelinim takıp takıştırmayı seven biriydi, hırsızlık olduktan sonra gelinimin üzerinde hiç altın takı görmedik, olsaydı muhakkak takardı" şeklinde duyuma dayalı beyanda bulunmuşlardır.
Yargılama sırasında dinlenen, davacı tanıkları beyanlarında; dava konusu ziynetlerin davacı tarafından muhafaza edilmek üzere taraflarına verildiğini, sonradan da davalı tarafından iş kurmak maksadıyla bozdurulduğunu bizzat görgüye dayalı olarak ifade etmiş olmalarına; davalı tanıkları ise, duyuma dayalı olarak altınların tümünün çalındığını ifade etmiş olmalarına rağmen, mahkemece; dinlenen tanıkların beyanlarının birbirinden üstün tutma imkanı bulunmadığı gerekçesiyle, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Zira, asıl olan tanıkların beyanlarının doğru olduğudur. Davacı tanıklarının anne-baba olması beyanlarının subjektif olduğu manasına gelmemektedir. Tanıklar bizzat hırsızlık olayından sonra kendilerinde kalan altınların bozdurulmak üzere davalı tarafa verildiği yönünde beyanda bulunmuşlardır. Kaldı ki, davalı tanıklarının duyuma dayalı olarak, tüm altınların çalındığını beyan etmesi karşısında; artık, davacının, annesine muhafaza edilmek üzere bırakılan ve davalı tarafından bozdurulan ziynetler bakımından iddiasını tanık beyanı ile ispat ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Hal böyle olunca, mahkemece; davacı tanıklarının beyanları dikkate alınarak davacının iddiasını ispat ettiği kabul edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle, reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.