3. Hukuk Dairesi 2014/12433 E. , 2015/5588 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : HENDEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/04/2013
NUMARASI : 2011/359-2013/136
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, dava dilekçesi ile; davacının, davaya konu taşınmazın ½ sini 11.000 Alman Markı karşılığında davalıdan haricen satın aldığını; bu harici satıştan sonra, taşınmaza 10.000.00 TL inşaat masrafı yaptığını; ancak, davalının taşınmazın ½ sini davacı adına tapuya tescil ettirmediğini ileri sürerek; taşınmazın ½ sinin davacı adına tapuya tesciline, mümkün olmaz ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile, toplam (inşaat masrafları için 10.000.00 TL ve arsa değeri için 15.000.00 TL olmak üzere) 25.000.00 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesi ile; davalının taşınmaz satışı için dava dışı F.. Ç.. ile anlaşma yaptığını, davacı ile anlaşma yapılmadığını belirterek; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan bu karar, Yargıtay 13.Hukuk Dairesi tarafından; " ...Davacı, davalıya ait taşınmazı satın alıp, 11.000 DM satış bedeli ödediğini, davalıdan bu hususta teminat olarak davalı tarafından yazılan iki adet belge aldığını ileri sürmüş, davalı ise 12.3.2007 tarihli dilekçe ile davacının F.. adına satış bedelinin yarısını ödediğini, bunu tevsik etmek içinde bono verdiğini savunmuştur. Davacı tarafından sunulan ve itiraza uğramayan senet fotokopisinde 2.000 DM verdim, yazısı ile davalının aldığıma dair ibaresi ve imzasının bulunduğu 23.10.1999 ödeme tarihli senette ise davalının 9.000 DM ödeyeceği belirtilmiş ve ayrıca "işbu senet satmış olduğum evin %50"si için aldığım bedel için verilmiştir" ibaresinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı bu yazıların kendisi tarafından yazıldığını kabul etmektedir. Davacının iddiası ile, davalının davacıdan para aldığına dair savunması ve davacının iddiasını doğrulayan ve davalıca itiraz edilmeyen senetler karşısında davacının davalıdan satın aldığı taşınmaz için davalıya ödemede bulunduğu ve bu nedenle husumet ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekir. Mahkemece davacının dava açma hakkı olduğu kabul edilerek işin esasına girilmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır......" gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, tapu iptali ve tescil davasının reddine, 25.000.00.- TL alacağın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan bu karar da, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından; ".....Somut uyuşmazlıkta da, taraflar arasındaki tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme, resmi şekilde düzenlenmemiş bulunduğundan, hukuken geçerli değildir. Bu itibarla davacı, sözleşme gereğince davalıya vermiş olduğu satış bedeli 11.000 DM haksız iktisap kuralları gereğince geri isteme hakkına sahip olup, davacının, yabancı para alacağının Türk Lirası karşılığını istemiş olması karşısında, mahkemece, satış bedeli olarak ödenen 11.000 DM’nin, sözleşmenin yapıldığı tarihteki Türk Lirası karşılığının, akdin ifasının imkansız hale geldiği tarih itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile ulaşacağı alım gücü karşılığı hesaplanmalı; ayrıca, davacının taşınmaza yaptığı inşaat bedelini de talep ettiği dikkate alınarak, bu hususa ilişkin de uzman bilirkişi veya kurulundan taraf, Hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, yapım tarihi itibariyle faydalı ve zaruri masraflara karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...... " gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyulmuştur.
Mahkemece, 22.605.14.- TL alacağın (12.906.86 TL inşaat masrafı ve 9.698.28.- TL arsa değeri olmak üzere ) 29/04/2004 tarihinden yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, tapu iptali ve tescil talebi yönünden verilen karar kesinleştiğinden o konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir .
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2013/13-597 E, 2014/62 K sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; “ Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır." Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/ 8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Mahkemece; bozma kararına uyulduğu halde, davacının, taşınmaza yaptığı inşaat masraflarının hesaplanması konusunda bozma kararının gereği yerine getirilmeksizin hüküm oluşturulmuştur. Diğer bir anlatımla bozma kararında; " ... davacının taşınmaza yaptığı inşaat bedelini de talep ettiği dikkate alınarak bu hususa ilişkin de uzman bilirkişi veya kurulundan taraf, Hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, yapım tarihi itibariyle faydalı ve zaruri masraflara karar verilmesi gerekir..." gerekçesi bulunduğu halde, mahkemece; konunun uzmanı olmayan hukukçu bilirkişi tarafından hazırlanan ve faydalı/zorunlu masrafların hangi tarihteki değerlerinin esas alındığı da belirtilmeyen bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.
Ayrıca HUMK."nun 74.maddesinde; "Kanunu Medeni ile muayyen hükümler mahfuz olmak üzere hakim her iki tarafın iddia ve müdafaalarıyla mukayyet olup ondan fazlasına veya başka bir şeye hüküm veremez. Tahakkuk edecek hale göre, talepten noksan ile hüküm caizdir" düzenlemesi bulunduğu gibi; HMK."nın 26.maddesinde; "Hakim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez" düzenlemesi yeralmaktadır.
Hakim, davacının talebi ile bağlı olup, bu talepten fazlasına karar veremez. Bunun gibi hakimin talepten başka bir şeye de hüküm vermesi yasaktır. Buna karşılık, mahkeme yapılan yargılama sonunda gerçekleşecek duruma göre talepten noksanına hüküm verebilir.
Somut olayda, davacının, hiç faiz talebi bulunmadığı halde, hüküm oluşturulurken kabul edilen alacak miktarına faiz işletilmiş olması doğru bulunmadığı gibi, dava dilekçesinde inşaat masrafları için yalnızca 10.000.00 TL talep edildiği halde, mahkemece 12.906.86 TL inşaat masrafına hükmedilmiş olması da doğru bulunmamıştır .
Mahkemece yapılacak iş; uyulan bozma kararında da vurgulandığı gibi, davacının, taşınmaza yaptığı inşaat masrafının hesaplanması için uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu almak, yapıldıkları tarih itibariyle faydalı ve zorunlu bu masrafı belirleyerek davalıdan tahsiline karar vermek ve talebi aşmaksızın hüküm oluşturmaktan ibarettir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 06.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.