3. Hukuk Dairesi 2014/13008 E. , 2015/5617 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSKİLİP ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/05/2013
NUMARASI : 2013/39-2013/240
Taraflar arasındaki kişisel eşyanın iadesi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili (davanın tefrik edildiği boşanma davasında vermiş olduğu) dilekçesinde; düğün sırasında müvekkiline takılan 10 adet bilezik, 10 adet çeyrek, 1 künye ve setten ibaret olan ziynet eşyalarının aynen iadesini, bunun mümkün olmaması halinde ise eşyaların bedeli olan 15.000 TL nin davalıdan tahsilini talep etmiş, yargılama sırasında taleplerinin bedelin iadesi olduğunu bildirmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacıya düğün sırasında 5 adet bilezik, 12 adet çeyrek altın ve bir adet set takıldığını, davacının bileziklerden 3 tanesini kendi ihtiyaçları için bozdurduğunu, geriye kalan ziynetlerin ise davacı tarafından götürüldüğünü savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davaya konu setin davacıda kaldığı, diğer ziynet eşyalarının ise davalı tarafından alınarak düğün masraflarına harcandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, ziynet eşyalarının bedeli olan 13.818 TL nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davanın aile mahkemesi sıfatıyla aynı mahkemede açılmış olan boşanma davasında tefrik edilmiş olması nedeniyle, karar başlığında asliye hukuk mahkemesi yazılmış olmasının sonuca etkili olmamasına göre; sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Uyuşmazlık, davalı eşte kaldığı ileri sürülen ziynet eşyalarının bedelinin iadesi istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanununun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyalarının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise ziynetlerin bir bölümünün davacı tarafından bozdurulduğunu, geriye kalan ziynetlerin ise davacı tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın ziynet eşyalarının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan, ziynet eşyası; rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle, evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre, davacı kadın; dava konusu ziynet eşyasının varlığını, bunların zorla elinden alındığını veya evi terk ederken götürülmesine engel olunduğunu, ispat yükü altındadır.
Somut olayda; dinlenilen davacı tanıklarının beyanları duyuma dayalı olup, bu tanık anlatımlarından, davacı kadına ait olan ziynet eşyalarının davalı tarafından bozdurulduğunu kabul etmek mümkün değildir. Diğer taraftan, tanık olarak dinlenilen davacının kardeşi Hüseyin, davacının, davalının tedavi amaçlı olarak Ankara"da olduğu sırada müşterek evden ayrıldığını bildirmiştir.
Bu durumda, mahkemece; ziynet eşyaları yönünden iddiasını diğer delilleri ile ispat edemeyen davacı tarafın yemin deliline dayandığı gözetilerek, davalıya yemin teklif etme hakkının bulunduğunun hatırlatılması ve ulaşılacak sonuca göre ziynet eşyaları hakkında bir karar verilmesi gerekirken, tanık beyanlarının yanılgılı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 06.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.