Hukuk Genel Kurulu 2013/1906 E. , 2015/2363 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki asıl dava “kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği, mirasen intikal, taksim, eklemeli zilyetlik ile imar ve ihya nedenine dayalı tescil”, ve birleştirilen “ elatmanın önlenmesi ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın feragat nedeniyle reddine dair verilen 13.05.2010 gün ve 2006/162 E. 2010/103 K. sayılı kararın incelenmesi asıl davanın davalıları ... vekili ile ... vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 20.10.2011 gün ve 2011/703 E. 2011/5230 K. sayılı ilamı ile ;
“…Davacılar vekili, imar -ihya, mirasen intikal, taksim ve eklemeli zilyetliğe dayanarak tescil harici bırakılan taşınmazın müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar Hazine ile Ankara Büyükşehir Belediyesi vekilleri ayrı ayrı davanın reddini savunmuşlardır.
Birleşen davada, davacı vekili aynı yerler hakkında ...’ın müdahalesinin önlenmesi isteğinde bulunmuş, 17.11.2008 tarihli keşif sırasında bu talebinden vazgeçmiştir.
Mahkemece, tescil davasının kabulü ile 27.04.2009 tarihli bilirkişi raporunda F harfiyle gösterilen 1976 m2 taşınmazın davacılar adına eşit paylarla tesciline, birleşen davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili ile Ankara Büyükşehir Belediye vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından, dava konusu taşınmazın köyün ortak kullanımında olan köy boşluğu olduğu Kadastro Müdürlüğünden bildirilmekle birlikte, bilirkişi raporunda ve komşu parsellere ait dosyalardan taşınmazın tarıma elverişli olmadığından tescil harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bir yerin imar – ihya yoluyla kazanılması için, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde belirtilen tüm olumlu koşullarının davacılar lehine oluşmuş olması ve olumsuz koşulların ise araştırılması gerekir. İmar-ihyadan söz edebilmek için, kayalık-taşlık, bor, demir girmez, ekilemez arazi vs. gibi yerlerin yoğun emek ve para sarf edilerek tarıma elverişli hale getirilmesi ve imar-ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin davacılar lehine aralıksız, nizasız geçmesi gerekir. Somut olayda özellikle keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, imar-ihyadan bahsetmemişler sadece davacının 1967 yılından itibaren ahır, samanlık ve ev yapmak suretiyle tasarruf ettiğini bildirmişlerdir. Bilindiği üzere ve kural olarak salt ev, ahır ve samanlık yapmak imar ve ihya sayılmaz ve ekonomik anlamda zilyetlik de sayılmamaktadır. Dairenin ve Hukuk Genel Kurulunun kökleşmiş inançları da bu yoldadır. Öte yandan 23.10.2009 tarihli raporda 1966-1999 tarihli hava fotoğrafları üzerinde yapılan incelemede imar-ihyadan bahsedilmemiş sadece binaların 1999 tarihli hava fotoğrafında mevcut olduğu açıklanmıştır.
Hal böyle olunca, kadastro (tapulama) çalışmaları sırasında köy boşluğu ya da tarıma elverişli olmayan arazi niteliğiyle tescil harici bırakılan taşınmazda ev ve benzeri tesisler yaparak tasarruf edilmiş olması imar-ihya ve ekonomik amaca uygun zilyetlik sayılamayacağından davanın reddine karar verilmesi gerekirken 27.04.2009 tarihli krokide F harfi ile gösterilen 1976 m2"lik taşınmaz için davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
Kabul şekline göre; dava TMK.nun 713/1 maddesine göre açılmış tescil davasıdır. Aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca Hazine ve Belediyenin yasal hasım olmalarına rağmen harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmuş olmaları da yasaya aykırıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava; imar -ihya, mirasen intikal, taksim ve eklemeli zilyetliğe dayanarak tescil harici bırakılan taşınmazın davacılar adına tescili, birleştirilen dava mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Asıl davada davalılar davanın reddini savunmuşlar, birleştirilen davada davacı davasından feragat etmiştir.
Mahkemece; asıl davanın kabulüne birleştirilen davanın feragat nedeniyle reddine dair verilen karar, asıl davanın davalılarının talepleri üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, Mahkemece davanın esasına yönelik bölümü bakımından önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı asıl davanın davalıları ... vekili ile ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK)nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddeleri uyarınca kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile imar ve ihya koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği varılacak sonuca göre de davanın kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından, öncelikle, imar ve ihya ile taşınmaz kazanma koşullarının irdelenmesinde yarar vardır.
Kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin olağanüstü zamanaşımı veya başka bir yoldan kazanılması ve tapu siciline tescil edilmeleri mümkün değildir. Ancak Devletin hüküm ve tassarrufu altındaki yerlerle ilgili düzenlemeye yer veren Türk Medeni Kanunu(TMK)"nun 715. maddesinin son fıkrasında, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tabi olduğu açıklanmıştır.
Nitekim; 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı kadasro Kanunu(KK)"nun 17. maddesinde imar ve ihya kurumuna yer verilmiş ve bu yoldan taşınmaz kazanılması imkanı getirilmiştir.
3402 sayılı Kanun"un " İhya edilen taşınmaz mallar" başlığını taşıyan 17. maddesi:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz."
Hükmünü içermektedir.
Anılan madde ile orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin, aynı Kanunun 14. maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmesi halinde imar ve ihya yoluyla kazanılması olanağı sağlanmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, 3402 sayılı Kanun"un 17. maddesi aynı Kanunun 33/3. maddesi gereğince genel hüküm niteliğinde olup, Kadastro Kanunu"nun uygulandığı yerler dışında bulunan taşınmazlar hakkında da uygulanır.
Bir yerin imar-ihya ile kazanılabilmesi için öncelikle taşınmazın orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan arazilerden olması gerekir. Kamu hizmetine tahsis hukuken olabileceği gibi fiilen de olabilir. Kamu hizmetine tahsis edilmeyen, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşlık, orman sayılmayan çalılık, makilik ve fundalık gibi topraklar imar ve ihyaya müsait olan yerlerdir. Makilik ve fundalık yerler orman toprağı ise imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir. Zira kanun koyucu Anayasa"nın 169 ve 170. maddelerini gözeterek ormanların imar ve ihya ile kazanılmasını yasaklamıştır.
Aynı ilkenin bir sonucu olarak, 3402 sayılı Kanun"un 16/A maddesinde belirtilen hizmet malları, 16/B maddesinde belirtilen orta malları, yollar, meydanlar ile 16/C ve 16/D maddelerinde belirtilen taşınmazların imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir.
Yabani zeytinlik alanları, kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Ancak bu yerlerin koşulları oluştuğu takdirde imar ve ihya ile kazanılması mümkündür. Nitekim 11.06.1958 gün ve 1958/8 E., 1958/7 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında bu tür yerlerin para ve emek harcanmak suretiyle zeytinlik haline getirilmelerinin imar ve ihya sayılacağı kabul edilmiştir.
Nehir ve çay gibi akarsuların eski(terk edilmiş, metruk) yatakları, kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Ancak bu yerlerin koşulları oluştuğu takdirde imar ve ihya ile kazanılması mümkündür. Buna karşılık aktif nehir, çay yatakları etki alanında bulunan yerlerin imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir (HGK"nun 02.10.1996 gün ve 1996/20-429 E., 1996/643 K.; 18.02.1998 gün ve 1998/4-122 E., 1998/138 K. sayılı ilamları).
İmar ve ihya ile edinilebilecek taşınmazın niteliği yanında, tapuda kayıtlı olmaması da gerekmektedir. Tapuda Hazine ya da gerçek ve tüzel kişiler adına kayıtlı taşınmazların imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir.
Bir yerin imar ve ihya ile kazanılması için taşınmazın emek ve para sarfedilerek tarım arazisi haline getirilmesi gerekir. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir taşınmazın tarım arazisi haline getirilmesi halinde imar ve ihyadan söz edilebilir. Ekime, dikime ve ürün yetiştirmeye müsait olmayan yerler ihya edilecek taşınmazlardır.
Emek ve masraf gerektirmeyen, zilyetliğin sürdürülmesi seviyesindeki çalışmalar, taşınmazın daha verimli hale getirilmesi gibi çalışmalar imar ve ihya sayılmaz. Tarım arazisi niteliğindeki bir yerin verimini artırmak amacıyla toprak takviyesi yapmak da imar ve ihya sayılmaz. Ancak Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir yerin emek ve para sarf edilerek tarım toprağı haline getirdikten sonra güçlendirmek amacıyla yapılan işlemler ihya olgusu içinde kabul edilmelidir.
Tarıma elverişli yerler üzerinde yapılan çalışmalar ihya değildir. Bu tür yerlerin ihyaya gerek olmaksızın, TMK"nun 713/1 ve Kadastro Kanununun 14. maddeleri gereğince kazanılmaları mümkündür.
Taşınmaza tarım arazisi niteliği kazandırmayan uğraşlar, meydana getirilen eserler Kadastro Kanununun 17. maddesi kapsamında imar ve ihya olarak kabul edilemez.
Maddi olgu olan imar ve ihya her türlü delil ile kanıtlanabilir. Her somut olayın özelliğine göre, yerel bilirkişi, tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları gibi deliller imar ve ihyanın kanıtlanmasında kullanılabilir.
İmar ve ihya tek başına taşınmazın mülkiyetinin kazanılması için yeterli bir olgu değildir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 17. maddesindeki yollama gereğince aynı Kanunun 14. maddesinde belirtilen zilyetliğin nizasız fasılasız ve malik sıfatıyla 20 yıldan fazla sürmesi gerekmektedir. 20 yıllık süre imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren hesaplanır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacılar vekili, imar -ihya, mirasen intikal, taksim ve eklemeli zilyetliğe dayanarak tescil harici bırakılan taşınmazın müvekkilleri adına tescili istemiyle 10.04.2006 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
Dava konusu taşınmaz, 1956 yılında yapılan kadastro çalışmaları sonucu köy boşluğu olarak tescil harici bırakılmıştır. Köy orta malı değildir. Bu nitelikteki bir taşınmaz imar ve ihya edilebilir. Taşınmazın tamamı 1976 m2 olup, bunun 358 m2"si ev ahır ve benzeri tesisler inşa edilerek, 1618 m2"si ise meyve bahçesi olarak tasarruf edilmektedir. Ev ve diğer binalar hava fotoğraflarına göre 1999 yılında inşa edilmiştir. Binalar inşa edilmeden önce ev ve diğer binaların bulunduğu bölüm de mahalli bilirkişi ve tanık ifadelerine göre 1967 yılından itibaren aralıksız ve malik sıfatıyla ihya edilmek suretiyle zilyet olunan alan içinde kalmaktadır. Binalar ve meyve bahçesi ekonomik ve fiziki bütünlük arz etmektedir. Binalar taşınmazın meyve bahçesi vasfını yok etmemiştir. Ziraat mühendisi bilirkişinin raporuna göre de keşif tarihi itibariyle kavak ve ceviz ağaçlarının yaşları 20 yılın üzerindedir.
Şu durumda mahkemece, yeniden keşif yapılarak, dava tarihinden 20 yıl geriye doğru gidilerek memleket haritası getirtilip uygulanmak suretiyle dava konusu taşınmazın zilyetlikle kazanılmaya elverişli olup olmadığı, elverişli ise davacılar yararına imar ihya ile kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan bu değişik nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Asıl davanın davalıları ... vekili ile ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 04.11.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.