Esas No: 2015/137
Karar No: 2015/2368
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/137 Esas 2015/2368 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.11.2012 gün ve 2012/50 E., 2012/546 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 12.11.2013 gün ve 2013/3952 E. - 2013/15642 K. sayılı ilamı ile;
“...Davacı vekili, müvekkiline kasko sigortalı aracın yol ortasında duran kayaya çarpması sonucu hasarlandığını ve müvekkilinin sigortalısına 7.879 TL tazminat ödemesinde bulunduğunu, kazada davalının kusurlu olduğunu ileri sürerek 7.879 TL"nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, derdestlik ve görev itirazında bulunarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; olayda davalının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacı kasko şirketi tarafından sigortalısına ödenen tazminatın, davalı idareden rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Bir kamu hizmeti görmekle yükümlü davalı idareye 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 7/a maddesinde karayollarında mal ve can güvenliği yönünden gerekli işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırma görevleri verilmiş bulunmaktadır. Bu görevin 2918 sayılı Yasada verilmiş olması bunun ihlali nedeniyle oluşacak zarardan dolayı idarenin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı sonucunu doğuramaz. Hizmet kusurundan kaynaklanan zararlar yönünden idare aleyhine tam yargı davasının idari yargı yerinde açılması gereklidir. Esasen, 2918 sayılı Yasa’nın hukuki sorumluluğa ilişkin 85 ve onu izleyen maddelerinde araç işleteninin sorumluluğu düzenlenmiş olup, idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluğu bu yasa kapsamı dışında tutulmuştur.
Bu nedenler karşısında davalı idare vekilinin bu yöndeki görev itirazının kabulü gerekirken, işin esasına girilerek sonuçlandırılması doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın davalı kurumun sorumluluğunda olan karayolu üzerindeki kaya parçasına çarpması nedeni ile hasara uğradığını ileri sürerek sigortalısına yapmış olduğu ödemenin rücuen tazminini talep etmiş, mahkemece davalı kurumun kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamu kurumu niteliğindeki davalı kurumun yol çalışması hizmetinin kusurlu olarak verilmesi nedeni ile oluşan araç hasarının tazmini istemine yönelik olarak açılan davanın idari yargı mı, yoksa adli yargı yerinde mi görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Somut olaydaki uyuşmazlığın çözümü bakımından hizmet kusuru kavramı ve uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Yargı Yolu” başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrası “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü, son fıkrası ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” düzenlemesini içermektedir.
İdare hukukunda idarenin iki tür sorumluluğu kabul edilmektedir. Biri idarenin özel hukuk ilkeleri doğrultusunda yaptığı sözleşmelerden kaynaklanan özel hukuk sorumluluğu; diğeri ise, idarenin idare hukuku ilkeleri doğrultusunda yapmış olduğu sözleşmeler ve idarenin her türlü işlem ve eyleminden kaynaklanan kamu hukuku ilkeleri doğrultusunda oluşmuş idare hukukuna özgü sorumluluk türüdür. İdarenin kişilere verdiği zararları tazmin yükümlülüğü, idarenin “hizmet kusuruna (kusurlu sorumluluk)” ve “kusursuz sorumluluğuna” dayanmaktadır.
İdarenin kusura dayanan sorumluluğu, uygulamada “hizmet kusuru” kavramı ile anlatılmaktadır. Hizmet kusurunun tam ve kapsamlı bir tanımını yapmak zor olmakla birlikte genel olarak doktrinde hizmet kusuru; idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir kamu hizmetinin kuruluşunda, düzenlenmesinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde bir takım aksaklık, hukuka aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklik, sakatlık veya ihmalin ortaya çıkması, şeklinde tanımlanmaktadır (SARICA Ragıp, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, “Hizmet Kusuru ve Karakterleri”, Y. 1949, C. 15, S. 4, s. 858; ATAY Ender Etem, İdare Hukuku, Ankara 2006, s. 571; YILDIRIM Turan, İdari Yargı, İstanbul 2008, s. 253 ).
Hizmet kusurunun üç durumda varlığı hem yargı içtihatları hem de öğreti tarafından kabul edilmiştir. Bu üç durum; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesidir.
Buna göre idare kural olarak yürüttüğü kamu hizmeti ile nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi gereğince “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” idari yargı yerinde tam yargı davası açabilecektir. Yine İYUK 15/I-a maddesinde ise, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği de hükme bağlanmıştır.
Hizmet kusuruna ilişkin bu açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığın temelini oluşturan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 110. maddesindeki düzenlemeye değinmekte yarar bulunmaktadır.
2918 sayılı KTK’nın 11.01.2011 tarih ve 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile değişik “Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı 110. maddesinin 1. fıkrası “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir.
Özellikle maddede metninde geçen “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları” ibaresinin farklı yorumlanmasının yargı yoluna ilişkin ihtilafı doğurduğu görülmektedir.
Buradan hareketle 2918 sayılı KTK’da sorumluluğa ilişkin düzenlemelerin hangi hallerde, kime/kimler yönelik olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
2918 sayılı KTK’da hukuki sorumluluğa ilişkin düzenlemeler “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı 8. kısımda 85 ve devamı maddelerinde yer almaktadır. 85. maddenin 1. fıkrası “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” şeklindedir.
Bunun yanında yine Kanunun “Devlete ve Kamu Kuruluşlarına Ait Araçlar” başlıklı 106. maddesi “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır. Bu kuruluşlar, 85 inci maddenin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere 101 inci maddedeki şartları haiz milli sigorta şirketlerine mali sorumluluk sigortası yaptırmakla yükümlüdürler” hükmünü içermektedir.
Görüldüğü gibi KTK’da sorumluluğa yönelik düzenlemeler 85 ve devamı maddelerinde yer almakta olup sorumlu olarak motorlu araç işleteni (gerçek ya da farazi işleten olabilir) ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi belirlenmiştir. Buna göre bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır”. Özellikle 106. maddede belirtildiği üzere kamu kuruluşlarına ait araçların neden olduğu zararlara ilişkin sorumluluk da 85 ve devamı maddeleri gereğince işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümlere tabi kılınmıştır.
Anlaşılmaktadır ki, yapılan değişiklik ile 2918 sayılı KTK’dan doğan sorumluluk davalarının, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların neden olduğu zararlara ilişkin olanları da dahil olmak üzere adli yargı yerinde görüleceği, zarar görenin kamu görevlisi olmasının da sözkonusu Kanun hükmünün uygulanmasını önlemeyeceği öngörülmüştür.
Burada vurgulanması gereken husus ister özel hukuk isterse kamu hukuku kişisi olsun 2918 sayılı KTK gereğince sorumluluğu ancak motorlu araç işleteni ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi sıfatı ile sözkonusu olabilmektedir. İşleten tanımı ise KTK’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
Buna ilaveten, KTK’nun 110. maddesindeki 6099 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yapılan değişiklik gerekçesinin değerlendirilmesi de sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Gerçekten 110. maddede yapılan değişikliğin genel gerekçesinde “…Karayolları Trafik Kanunu, kamuya ait araçların karayolu üzerindeki seyrini (m.85, 86, 90, 106, 109 ve diğ.) kendi kapsamına almış ve bu nevi araçların sebebiyet verdikleri zararların tazmini davaları -doğru olarak- adli yargıda görülmüştür…”; madde gerekçesinde ise “…Komisyon; Kanunun kamu araçlarının karayolundaki seyrini ve bu sırada oluşan haksız fiilleri özel hukuka bağlı kılmış olması karşısında (m.106), bu tür fiillerden kaynaklanan davaların adli yargıda görülmesini, bu kabulün kaçınılmaz sonucu olarak görmektedir… Sonuç olarak, kamuya ait olan araçların sebebiyet verdiği trafik kazaları ile hemzemin geçitlerde meydana gelen tren-trafik kazaları Karayolları Trafik Kanununa bağlı kılınmış, bu uyuşmazlıklarda görevin adli yargıda olduğu yönünde düzenleme yoluna gidilmiştir…” şeklinde kanun koyucunun amacı ortaya koyulmuştur.
Görüldüğü gibi, anılan değişiklikle “kamu araçlarının” verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğuna ilişkin olarak 2918 sayılı Kanunun amacına uygun biçimde adli yargıda görüm ve çözüm esası benimsenmiş, hizmet kusurundan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıkların da bu kapsamda değerlendirileceğine yönelik her hangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
Ayrıca değinilmesi gereken diğer bir husus KTK’da kuruluşlar ve komisyonlara verilen görev ve yetkilere ilişkin sorumluluğun bu Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekip gerekmediğidir. ... 6001 sayılı kendi kuruluş yasası yanında KTK’nın 7. maddesinde de genel olarak karayollarını emniyetle kullanılmasını sağlamakla görevli ve yetkili kılınmıştır. KTK’da yalnızca Karayolları Genel Müdürlüğünün değil, Kanun’un 2. Kısmının 4 ila 12. maddelerinde karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzen ve güvenliğini sağlamak, trafik güvenliğini ilgilendiren gerekli önlemleri belirlemek ve motorlu araçlar ile ilgili idari işlemleri düzenlemek amacı ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Belediyelerin de görev ve yetkileri sayılmıştır.
Bununla birlikte 2918 sayılı KTK’da diğer kamu idareleri ve Karayolları Genel Müdürlüğünün trafik düzeni ve trafik güvenliği ile ilgili üstlendikleri kamu hizmetlerinden dolayı hukuki sorumluluğu düzenlenmiş değildir. Yani Karayolları Genel Müdürlüğünün karayolu yapım, bakım ve işletilmesi şeklindeki kamu hizmetleri gibi diğer kamu kuruluşlarının kendi görev alanlarındaki kamu hizmetlerinin, idare hukuku ilke ve kurallarına göre yürütüleceği, anılan kuruluşların idari işlem ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların da Anayasa’nın 125. Maddesi ve 2577 sayılı İYUK’nın 2. maddesine göre idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği noktasında duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalar değerlendirildiğinde, KTK’dan doğan sorumluluk davaları 85 ve devamı maddelerinde düzenlenen “motorlu aracın işletilmesinin” sonucu doğan zararlar nedeni ile “motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibinin” sorumlu olduğu davalardır. Yani KTK 106 gereğince Devlet ve diğer kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların işletilmesi nedeniyle araç işleticisi sıfatıyla (KTK 85 gereğince) kamu idareleri ve kuruluşlarına karşı açılacaklar da dahil bütün araç sahibi ve işleticilerine karşı açılan davalar adli yargı kolunun görev alınana girmektedir. Buna karşın kamu idareleri ve kuruluşlarının trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş kanunları gerekse 2918 sayılı KTK’ya göre yürüttükleri hizmetlerin, kamu hizmeti niteliğini taşıması ve yukarıda sözü edilen KTK’da görevlendirilen kamu idare ve kuruluşlarının sorumluluklarına ilişkin her hangi bir düzenlemenin ayrıca KTK’da yer almaması dikkate alındığında, trafik düzeni ve güvenliği hizmetlerinden kaynaklandığı iddia edilen zararların tazmini istemiyle ilgili idarelere karşı açılan davalar idari yargı kolunun görev alanına girmektedir.
Benzer bir uyuşmazlıkta aynı ilkeler Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 26.02.2015 tarih, 2015/493 Esas, 2015/557 Karar sayılı ilamında da benimsenmiş ve idari yargı kolunun görevli olduğu değerlendirilmiştir.
Yapılan bu açıklamalar sonucu somut olay değerlendirildiğinde, davacıya kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın davalı ... Müdürlüğünün trafik güvenliği bakımından yol üzerinde bulunan kaya parçasını kaldırmaması nedeni ile hasara uğradığını iddia edilmiş olması bakımından KTK’nın 85 ve devamı maddelerinde düzenlenen işletenin hukuki sorumluluğuna değil, davalı idare tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği yani yürütülen kamu hizmetinin kusurlu işletildiği, meydana gelen kazada hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklandığından uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, KTK"nun 110. maddesindeki “bu Kanundan doğan sorumluluk davaları” ibaresi ile hizmet kusuruna dayalı olarak açılan davalarda da görevli yargı kolunun adli yargı olduğu ve rücu davalarının idari yargıda görülebilecek dava çeşitlerinden olmadığı belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda belirtilen ve ayrıca 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1472. maddesi (6762 sayılı TTK m. 1301) gereğince kanundan doğan ve halefiyet hakkına dayalı olarak sigorta şirketi tarafından açılan bir dava olduğundan tam yargı davasının ancak her hangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkı doğrudan muhtel olan kişisel hakkın sahiplerince açılabileceği şartının da yerine gelmiş olduğu değerlendirildiğinden Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O halde, hizmet kusuruna dayalı olarak açılan davada idari yargı kolunun görevli olduğu yönündeki Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 04.11.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Yerel Mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık; yol kusuru nedeniyle (yol çalışması hizmetinin kusurlu olması nedeniyle) araç hasarının tazmini istemiyle açılan davanın görüleceği yargı yerinin idari yargı mı, yoksa adli yargı mı? olduğu noktasındadır.
Uyuşmazlıkta uygulanacak kanun maddesi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110. maddesidir. Anılan kanunun 11.01.2011 gün ve 6099 sayılı kanunla değişik son metni şöyledir.
"İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kurumları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez." Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafık kazalarında da bu kanun hükümleri uygulanır.
Düzenleme ile; bu kanundan doğan tüm sorumluluk davaları işleteni, sahibi, sürücüsü kim olursa olsun, zarar görenin kimliğine bakılmaksızın, ister tek taraflı olsun isterse iki taraflı olsun veya yol kusurundan kaynaklansın, kara yolu üzerinde gerçekleşmesi şartıyla Adli Yargı görevli kılınmıştır. Bununla, değişiklikten önceki uygulamada ortaya çıkan askeri yargı, idari yargı, adli yargı ayrımının kaldırılması ve bu şekilde uygulamada yeknesaklığın sağlanması amaçlanmıştır.
Yeni düzenlemenin Anayasaya aykırılığı ileri sürülerek iptali için hem idari hem de adli yargı tarafından Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiştir.
Yüksek Mahkeme, Elazığ 2. İdare Mahkemesi tarafından yapılan başvuruyu, 08.12.2011 tarih ve 2011/124-160 sayılı kararıyla Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle Reddine karar vermiştir.
Maddenin yargısal denetimi, Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ile Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurusu üzerine yapılmış ve işin esası yüksek mahkemece incelenmiştir.
Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvuru nedeni özetle şöyledir. Dava konusu olan 2918 Sayılı Kanunun 110. maddesindeki kural, idari yargının görev alanına giren aynı kanunun 7/1-a maddesine göre idari işlemlerle ve eylemlerle yerine getirilen kamu hizmetlerinden dolayı veya eksik ve ayıplı hizmet ifasından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözümünün adli yargı yerlerine bırakmakla Anayasanın belirlediği idari ve adli yargı ayrımına aykırılık oluşturmaktadır.
Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin başvuru nedeni ise özetle şöyledir.
2918 Sayılı Kanunun 110. maddesinde yapılan değişiklikle, aynı kanunun 1. maddesi delaletiyle aynı kanunun 7. maddesi de madde kapsamına alındığından; yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarından ve hemzemin geçitte meydana gelen kazalar nedeniyle uğranılan maddi-manevi zararların tazmini istemiyle açılan davalarda adli yargı yerleri görevli ve yetkili kılınmış, değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren açılan davalar adli yargı yerlerinde görülmeye başlanmış,
Ve Uyuşmazlık Mahkemesinin yol kusurundan kaynaklanan tazminat davasının Adli Yargı yerinde görülmesine dair 06.02.2012 tarih ve 2012/3-29 sayılı, aracın yolda bulunan çukura düşmesi sonucu uğranılan zararın tazmini için açılan davanın adli yargı yerinde görülmesine dair 06.02.2012 tarih ve 2011/256 Esas 2012/25 Karar sayılı, aracın yoldaki logar kapağına çarpması sonucu oluşan zararın tazmini için açılan davanın adli yargı yerinde görülmesine dair 04.06.2012 tarih ve 2012/101 E-2012/133 K sayılı kararlarının bulunduğunu, oysa idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan davaların idari yargıda görülmesi gerektiği şeklindedir.
Yüksek Mahkemece; özetle, itiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı kolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı kolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemelerin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan; 2918 sayılı Kanunda tanımlanan kara yolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi aynı kara yolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayrımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur, gerekçesiyle Anayasaya aykırılık itirazının reddine karar verilmiştir.
Bu bağlamda; Uyuşmazlık Mahkemesinin, az yukarıda itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçesine aldığı kararları dışında, yol kusurundan kaynaklanan davalara yönelik çok sayıda kararı mevcuttur. Örneğin 14.01.2013 tarih ve 2015/58-161 sayılı, aynı tarih ve 2012/326 E 2013/36 K sayılı, 01.04.2014 tarih ve 2014/473-510 sayılı kararlarında; özetle, 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren değişik 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin benzer bir konuda idare mahkemesinin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararları gözetildiğinde, bahsi geçen kanun maddesinin, kara yollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözüm yerinin Adli Yargı olduğunu belirterek Adliye Mahkemelerince verilen görevsizlik kararlarını kaldırmıştır. Yüksek mahkeme bu yoldaki kararlarını istikrarlı bir biçimde sürdürmektedir.
Konuya ilişkin olarak, benzer dosyalarda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 04.04.2012 tarih ve 2012/4-45-284, 04.07.2012 tarih ve 2012/4-261-441 sayılı içtihatlarında da aynı görüşün benimsendiği anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, somut olay yönünden de görevli yargı yeri Adli Yargı olup, Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu husus 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 11.01.2011 tarih ve 6099 sayılı kanunla değişik 110. maddesiyle açıkça belirlenmiştir. Düzenlemenin Anayasaya aykırı olmadığı Anayasa Mahkemesi kararı ile sabittir. Uyuşmazlık Mahkemesinin sapma göstermeyen istikrarlı kararları da aynı mahiyettedir. Bu husus, az yukarıda anılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu içtihatlarıyla da benimsenmiş bulunmaktadır.
Mahkemelerin görevi ancak kanunla belirlenir. Ve kamu düzenini ilgilendiren kurallardan olup, yargılamanın her aşamasında istek üzerine yada re"sen gözetilmesi gerekir. Mahkemenin direnme kararı yerindedir. Onanması gerekirken, bozulmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılmıyorum.
Aksinin kabulü halinde; yargılamanın hiç arzu edilmeyecek şekilde, gereksiz yere uzamasına neden olunacak ve nihayetinde dosya dönüp dolaşıp yeniden adli yargı önüne gelecektir.
Zira, Uyuşmazlık Mahkemesi kanunundaki prosedüre göre, somut olayda dava dosyası şöyle bir seyir izleyecektir. Çoğunluk görüşünün benimsediği şekilde yerel mahkemenin işin esasını inceleyen ısrar kararı, görev yönünden bozulunca, yerel mahkeme tarafından zorunlu olarak bozma ilamına uyularak, davanın idari yargının görevli olması nedeniyle usulden reddine (görevsizlik kararı) karar verilecektir.
İş bu davanın kesinleşmesinden sonra, davacı idari yargıda tazminat davası açacaktır. Ancak, az yukarıda açıklandığı üzere, idari yargı tarafından da adli yargı yeri görevli diye görevsizlik kararı verilecektir.
Aynı konuda iki ayrı yargı kolu arasında verilip kesinleşen iki ayrı görevsizlik kararı olunca da dosya Uyuşmazlık Mahkemesi önüne gelecek ve uyuşmazlık mahkemesi adli yargının görevsizlik kararını kaldırarak dosyayı adli yargıya yani ilk kararı veren asliye hukuk mahkemesine gönderecektir. Asliye hukuk mahkemesi yargıtayca bozulan ilk kararını verecektir. Temyizi halinde bu defa Yargıtayca işin esası incelenecektir.
Yargılamanın mümkün olan en kısa zamanda ve az masrafla sonuçlandırılması ilkesinin Anayasa ve muhakeme yasalarına geçtiği hususu da gözetilerek, yerel mahkemenin işin esasını inceleyen ısrar kararı esastan incelenmeli ve görev nedeniyle bozulmamalıydı.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.