3. Hukuk Dairesi 2017/17210 E. , 2018/1531 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; kurum sigortalısı ... ... eşi ... bağlanan dul aylığının vefat etmesine rağmen davalılar tarafından haksız olarak çekilmeye devam edildiğini, bu hususun tespit edilmesinden sonra haksız ödenen maaşların iadesi için ... 1. İcra Müdürlüğünde yapılan takibe davalılar tarafından haksız olarak itiraz edildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla itirazın iptali, takibin devamı, 14.078,67 TL kurum alacağının davalılardan %40 icra inkar tazminatı ile birlikte işlemiş-işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; ... tarafından ... 8. İcra Müdürlüğünün 2007/3945 Esas sayılı icra dosyası ile aynı alacak için takip başlatıldığını, takibe itiraz edildiğini, takibin durduğunu, itirazın iptali davası açılmadığını, takibin düştüğünü, daha sonra davaya konu icra takibinin başlatıldığını, kurum zararını öğrendiği 25/08/2006 tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımının dolduğunu, dul aylığını davalılar tarafından çekildiğinin ispat edilmesi gerektiğini, 5510 sayılı kanunun 96. maddesine göre en fazla 5 yıllık yersiz ödemeleri talep edilebileceğini belirterek, davanın reddine ve %40 haksız takip tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kabulüne, davalının ... 1.İcra Müdürlüğü"nün 2010/63 sayılı dosyasına yaptığı itirazın asıl alacak 14.078,67 TL"na ve işlemiş yasal faiz olarak 14.880,63 TL"na yönelik olarak iptaline ve böylece takibin toplam 28.959,30 TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, fazlaya ilişkin işlemiş faiz talebinin reddine, asıl alacak üzerinden hesaplanan %40 icra inkar tazminatı 5.631,46 TL"nin de davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, süresi içerisinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, ...; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, ... 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı ...nun 297. (... HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine ...nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda; davalıların zamanaşımı savunmasında bulunmş, ancak buna ilişkin mahkemece gerekçeli kararda herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece; davalıların zamanaşımı savunması ile ilgili yasal düzenleme üzerinde durulup, dava konusu alacak yönünden zamanaşımı süresinin başlayacağı tarihin tespiti ve buna göre iddia konusu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı yönünden gerekli inceleme yapılarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; davalıların zamanaşımı def"inin değerlendirilmemesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
3- HMK 26.maddesi hükmüne göre, mahkeme tarafların iddia, savunma ve talepleri ile bağlıdır. Kural olarak mahkemenin talepten fazlasına veya başka bir şeye hükmetmesi olanak dışıdır.
Açılan bir davada hakim istenilenden fazlasına veya başka bir şeye hükmedemez. Öğreti ve uygulamada taleple bağlılık olarak adlandırılan bu kural sadece sonuç istem yönünden değil, sonuç istemi oluşturulan her bir alacak kalemi yönünden de uygulanır.
Somut olaya gelince; davacı tarafından, dava dilekçesinde 14.078,67 TL dava konusu edilmiş olmasına rağmen, hükümde işlemiş yasal faiz olarak da 14.880,63 TL"ye hükmedilmiş, bu haliyle talep aşılarak hüküm kurulmuştur. Talep aşılarak karar verilemez.
O halde, mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak, taleple bağlılık kuralına aykırı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu yönüyle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1.bentte belirtilen nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddine, 2. ve 3. bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.