Esas No: 2017/4683
Karar No: 2017/7250
Karar Tarihi: 03.10.2017
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2017/4683 Esas 2017/7250 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi
KARAR
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davacının davalıya ait işyerinde çalışırken meslek hastalığına yakalanarak malüliyetinin % 32,2 olarak tespit edildiğini, davacı müvekkilinin önceki maluliyetinin % 0 olduğunu, fark malüliyet için açmış olduğu manevi tazminat davasının ... 2. İş Mahkemesinin 2015/1096 E.- 2016/439 K. sayılı dosyası ile karar bağlandığını ve bu kararın kesinleştiğini, müvekkilinin meslek hastalığının meydana gelmesinde kendisine atfı kabul bir ihmalinin buunmadığını belirterek davacının % 32,2 fark malüliyetine isabet eden malüliyet oranı yönünden fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 1,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B)Davalı Cevabı;
Davalı vekili cevap ve beyanlarında; davada zamanaşımı olduğunu ve davanın mükerrer olarak açıldığını, müvekkili kurumun gerekli önlemleri aldığını, kasıt veya ihmali olmadığını istenen tazminat miktarının çok fazla olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
“Davanın KABULÜ ile,
Davacının meslek hastalığına bağlı %0 maluliyetinin %32,2 ye yükselmesi nedeniyle %32,2 fark maluliyetine ilişkin hesaplanan ve talep edilen 50.894,00 TL maddi tazminatın maluliyet artışının tespit tarihi olan 22/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine”
GEREKÇE
“Dava, meslek hastalığı fark malüliyeti nedeniyle maddi tazminat talebine ilişkindir.
Getirtilen belgelere göre davacının davalı iş yerinde çalıştığı ve meslek hastalığına musap olduğu, ... Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesince sigortalıda 08/05/1996 tarihi itibariyle davacının meslek hastalığına bağlı malüliyetinin %0 olarak belirlendiği, ... SSGM nin 05.08.2015 tarihli raporu ile maluliyet oranının %32,2 olarak tespit edildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasında % 32,2 fark mesleki malüliyet nedeniyle manevi tazminat istemiyle önceden görülüp bitirilen 2.İş Mahkemesine ait 2015/1096 Es- 2016/439 Kr sayılı kararı incelendiğinde; %32,2 (% 0- % 32,2) fark mesleki maluliyetine ilişkin manevi tazminat talebine ilişkin olduğu, Mahkemece 29.000 TL manevi tazminata hükmedildiği, yargıtay onaması ile dosyanın kesinleştiği görülmüş, dosya kapsamı delil olarak değerlendirilmiş, maluliyet oranının artma kaydıyla % 32,2 olduğunun işbu mahkeme ve onama kararı ile kesinleştiği kabul edilmiş,iş bu dosyada aldırılan 04/03/2016 tarihli kusur raporunda davalı kurum TTK"nın % 79,41 oranında kusurlu olduğu, % 20,59 oranında ise kaçınılmazlık olgusunun etken olduğunu bildirilmiş, onama ile kusur oranının da kesinleştiği kabul edilerek yeniden kusur raporu aldırılmamıştır.
Dosyamız üzerinden söz konusu maluliyet nedeniyle davacının uğradığı kazanç kayıplarına ilişkin hesap bilirkişisinden rapor aldırılmıştır. Kök raporda davacının meslek hastalığının % 0 dan % 32,20 ye yükselmesi nedeniyle oluşan fark % 32,2 malüliyet için maddi zararının 50.894,83 TL olduğu bildirilmiştir. Alınan rapor ayrıntılı ve gerekçeli olup dosya kapsamına da uygun düşmekle Mahkememizce rapora itibarla hükme esas alınmıştır.
Davacı vekili dosyamıza sunduğu 17/02/2017 tarihinde harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile; Yargılama aşamasında aldırılan hesap bilirkişisi raporu ile belirlenen maddi kazanç kaybı alacağına dair miktar da nazara alınarak dava dilekçesi ile talep ettikleri tazminat miktarını ıslahen % 32,2 fark malüliyet için 50.894,00 TL maddi tazminatın olay itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İddia, savunma, getirtilen belgeler, alınan bilirkişi raporları, ilgili dosya (2. İş Mahkemesi 2015/1096 esas) ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacının meslek hastalığından kaynaklı % 32,2 fark mesleki malüliyeti nedeniyle davalı işverenden talep edebileceği netice maddi kazanç kaybı 50.894,83 TL olarak tespit edilmiş olup, davacı tarafça talep edilen miktarın yerinde olduğu dikkate alınarak taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne dair, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ”
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
“Davalı vekilinin istinaf başvurusunun; HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince; ESASTAN REDDİNE,”
GEREKÇE
“İstinaf sebepleri dikkate alınarak yapılan inceleme sonunda :
Davalı vekili maddi tazminattan hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile arttırılamaz veya azaltılamaz. ”hükmüne yer verilmiştir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. TBK 55. Maddesindeki emredici hüküm nedeniyle maddi tazminattan hakkaniyet indirimi yapılması mümkün değildir. (Yargıtay 21. HD"nin 2011/5275 Esas, 2012/15492 Karar sayılı, 25.09.2012 tarihli içtihadı ve diğer yerleşik içtihatları)
Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.(Yargıtay 21. HD"nin 2011/5275 Esas, 2012/15492 Karar sayılı, 25.09.2012 tarihli içtihadı ve diğer yerleşik içtihatları)
SGK"nın 2011/58 nolu Genelgesi"nin "Gelir ve Aylıkların Peşin Sermaye Değerleri ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu" başlıklı 9. Bölümünün 3.10 numaralı paragrafında, " 506 sayılı Kanun uygulanmasında 60 yaşından büyük sigortalılar için rücu davası açılmadığı, bu yaş sınırının aktif çalışma dönemi kavramı dikkate alınarak aktif çalışma dönemi 65 olarak değiştirildiği, Kanunda 65 yaşından büyük sigortalılar için rücu davası açılmayacağı" belirtilmektedir. Buna göre davacının olay tarihinde 66 yaşında olduğundan rücu davası açılamamaktadır. SGK"dan gelen 20.10.2016 tarihli yazı cevabı da bu yöndedir. Bu nedenle maddi tazminat hesabından davacıya bağlanan sürekli işgöremezlik gelirinin (ilk peşin sermaye değerinin) düşülmemesi doğrudur.
Davacının bakiye ömrü Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları uyarınca PMF yaşam tablosu uygulanarak belirlenmiştir.
Tazminatın saptanmasında, sigortalı pasif devrede herhangi bir işte çalışılmasa bile, sigortalının salt yaşamsal faaliyetlerini sürdürmesinin ekonomik bir değer taşıması nedeniyle bundan yoksun kalan bakımından bir zarar oluşacağı ve bu zararın karşılanması amacıyla pasif devre zararının hesaplanması gerektiği, bu zararın hesaplanması sırasında esas alınması gereken ücretin asgari ücret olduğu 21. HD"nin yerleşmiş görüşlerindendir. (2015/14708, 2016/7504 Karar sayılı içtihadı)
Davacı tarafından ... 2. İş Mahkemesinin 2015/1096 E.-2016/439 K. Sayılı dosyasında aldırılan kusur raporu ve belirlenen kusur ve fark maluliyet Yargıtay 21. HD"nin 21.11.2016 tarihli onama kararıyla kesinleşmiştir.
Bilirkişi raporunda yapılan hesaplama yöntemi Yargıtay 21. HD"nin yerleşik içtihatlarına uygun olarak yapılmış olup usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Tazminat alacağında faizin başlangıcı tazminat alacağını doğuran zararlandırıcı olayın gerçekleştiği tarihtir. Bu da davacının fark maluliyet tespit tarihidir. Faizin bu tarihten itibaren başlatılmasında bir aykırılık yoktur. Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.”
E) Davalı Temyiz Nedenleri;
Zarardan tüm peşin sermaye değerinin düşülmesi gerektiğini, ilk peşin sermaye değerine ve geçici iş göremezlik gelirine kusur uygulanarak, zarardan kusursuz miktarın düşümü suretiyle yapılan hesaplamanın yanlış olduğunu, maddi tazminat hesabında kıdem tazminatının dikkate alınmayacağı,
60 yaşından sonraki pasif dönem için ve 50-60 yaşı arası dönemde yılın tamamını çalışarak geçireceği varsayımına göre hesap yapılmasının zarar hesabı yapılmasının hatalı olduğu,
Sadece fiilen çalışılan günlerin fiili gün ortalamasında esas alınması gerektiği, ilave tediye ve iaşe bedel kalemlerinin kazanç kaybı hesabına dahil edilmesinin haksız kazanca sebep olduğunu, kaçınılmazlık indirimi yapılması gerektiği, davanın zamanaşımına uğradığı, maluliyete etkisi olan diğer hususların araştırılmadığı, farazi verilere göre hesaplama yapıldığı gerekçeleriyle hükmün bozulmasını talep etmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının meslek hastalığına tutulması sonucu sürekli iş göremezlik derecesinde meydana gelen artış nedeniyle maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından davacı sigortalının % 0"dan 32,2 "ye yükselmesinde davalının % 79,41 oranında kusurlu olduğu, kaçınılmazlığın ise % 20,59 oranında etkili olduğu, dosya içerisinde bulunan Kurum cevabına göre davacıya bağlanan gelir nedeniyle, 2011/58 sayılı genelgeye işaretle Kurum tarafından işveren aleyhine rücu davası açılmayacağının belirtildiği, bu nedenle mahkemece davacıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin zarar hesabında dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır.
Meslek hastalığı sonucu sürekli iş görmez duruma gelen sigortalı ve/veya hak sahipleri sorumlulardan maddi zararlarının giderilmesini isteyebilir. Maddi zarar kavramı ise, malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade etmek için kullanılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin tazminat davalarında öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını ise, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir. Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesinde; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” ifadeleri zikredilmiştir.
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Yine, somut olayda Kurum"un meslek hastalığından dolayı sigortalıya bağladığı gelir nedeniyle, kusuru bulunan işverene rücu edip edemeyeceği giderek yapacağı idari tasarruflarla kendisine tanınan rücu hakkını kısıtlaması durumunda, sigortalının hak sahibinin maddi zararı hesaplanırken bu durumun dikkate alınıp alınmayacağı hususlarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Yasal düzenlemelerin tetkikinde meslek hastalığın nedeniyle sigortalıya bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinden dolayı Kurum"un açacağı rücu davasının yasal dayanağının meslek hastalığı nedeniyle artan maluliyetin tespit edildiği tarihte yürürlükte bulunan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 21. maddesi olduğu görülmektedir. Maddenin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağı belirtilmiştir. Diğer yandan Kurum"un 22/07/2011 tarihli 2011/58 sayılı genelgesinin 9. Bölüm/3.10. maddesiyle 506 sayılı Kanun uygulamasında 60 yaşından büyük sigortalılar için rücu davası açılmadığı, bu yaş sınırının, aktif çalışma dönemi kavramı dikkate alınarak belirlendiği, yurt dışı uygulamaları esas alınarak aktif çalışma döneminin 65 yaş olarak değiştirildiği, buna göre, 65 yaşından büyük sigortalılar için rücu davası açılmayacağı yönünde bir düzenleme getirdiği görülmektedir.
Anayasa’nın 138. maddesinde de yer alan, "Normlar hiyerarşisi" ilkesi uyarınca, hukuk kuralları yukarıdan aşağıya doğru "Anayasa", "Kanun", "Kanun Hükmünde Kararname", "Tüzük", "Yönetmelik" ve "Diğer alt düzenleyici işlemler (Yönerge, Genelge vb.)" şeklinde sıralanmakta olup, alt kademe yer alan bir normun üst kademedeki norma aykırı olması ya da onun kapsamını aşan düzenlemeler içermesi mümkün bulunmamaktadır. Bu durum, “Genel kurallar, usulü dairesinde değiştirilinceye veya kaldırılıncaya kadar, düzenleyici işlem tesis etme yetkisi olan makam ve kurumları da bağlar” şeklinde ifade edilen “Tu patere legem quam facisti” prensibi ile izah olunmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu olarak, normlar hiyerarşisinde üst kademede yer alan yasal kurallara aykırı düzenleyici tasarrufların idare tarafından yürürlüğe konulması durumunda idari tasarruf yerine yasal düzenlemenin uygulanması gerektiği şüphesizdir.
Yukarıda yapılan açıklamalara göre, 5510 sayılı yasanın 21. maddesinde, gelir bağlanan sigortalının yaşı nedeniyle ilgililer aleyhine rücu davası açılamayacağını öngören ayrık bir düzenleme bulunmadığından, Kurum"un 2011/58 sayılı genelgesine dayanıp rücu davası açmayacak olması alacağın rücu edilebilir bir alacak olduğu sonucunu değiştirmeyecektir.
Sonuç olarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. maddesi gereğince rücu edilmesi mümkün olan peşin değerli gelirin tazminat alacağından tenzili kanunun emredici hükmü gereğidir. Yerel mahkemece, SGK’nun tek taraflı takdir hakkı ile sigortalıya bağladığı peşin değerli gelir nedeniyle sorumlulara rücu etmeyecek olmasının, emredici hükümlere aykırı olacak ve davacının aynı zarar verici olay nedeniyle mükerrer yararlanması sonucunu doğuracak şekilde yorumlanması doğru olmamıştır.
Yapılacak iş, Kurumca bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilecek kısmını tespit edip, belirlenen zarar tutarından indirmek ve oluşacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle (BOZULMASINA), dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 03.10.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.