4. Hukuk Dairesi 2015/5232 E. , 2016/4218 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 19/01/2010 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 10/12/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 30/03/2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Dava: Kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; dava dilekçesinde özetle müvekkilinin .... Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olduğunu, Cumhurbaşkanı....hakkında... Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen takipsizlik kararına yapılan itirazı inceleyerek, takipsizlik kararının kaldırılmasına karar verdiğini, kararın yazılı ve görsel basında duyurulduğunu, eleştirildiğini, davalı tarafından... Gazetesi"nin 22/05/2009 tarihli nüshasının 13. sayfasında yer alan yazıda kararın eleştirildiğini, müvekkilinin görev ve yetkisi dahilinde anılan kararı iflas ettiğini, müvekkilinin şahsının ve kararının eleştiriye açık olmadığını ileri sürerek kişilik haklarına saldırı nedeniyle 50.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevaplarında özetle; müvekkilinin yazısının ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, anılan kararın yorumlanmasının ve eleştirilmesinin doğal karşılanması gerektiğini, haberin bakanlık soruşturmasındaki iddialardan ibaret olduğunu davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; "davalı ..."ın yazısında, davacının kendisi hakkında vermiş olduğu kararı, davacının adını da zikrederek duyurmakta, kararın hukuka uygun olmadığını nedenleriyle belirtmektedir. Davalının değerlendirmelerinde kişilik haklarını ihlal eden bir yön bulunmamaktadır. Ne var ki yazının devamında davalı "...altında bir çapanoğlu aramak kaçınılmaz olur...söz sahibi olanların zihniyeti sorgulanır" ifadeleriyle açıkça belirttiği üzere kararı değil, davacının kişiliğini eleştirmekte, kamuoyu tarafından bilinen bir davanın sanığı olan dava dışı bir kişinin davacıyı taktir edici sözlerine ve devamında aynı kişi ile bir kitap nedeniyle mahkumiyet veren bir başka hakim arasındaki ilişkiye işaret ederek davacı hakkında kuşkuları hafiflikle yaymak suretiyle kamuoyunda davacıya karşı husumet yaratmaktadır. Kişinin mesleğinin gereklerine uygun hareket etmediğinin açıklanması mesleki şeref ve haysiyeti, kişilik haklarını ihlal eder. Kamu güvenini gerektiren mesleklerde ihlalin daha ağır olduğu açıktır." gerekçesiyle manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık; anılan yazının devamında yer alan "...altında çapanoğlu aramak kaçınılmaz olur...söz sahibi olanların zihniyeti sorgulanır" ifadelerinin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu olayda; gazeteciler meslekleri gereği haber niteliği olan olayları halka duyurmak hak ve ödevi içindedirler. Yasaların kişilere, meslek gruplarına, kamu kuruluşlarına ve devlet yönetimine yüklediği ödevlerin gereği gibi yapılmaması veya yanlış zarar doğurucu nitelik ve doğrultusunda yapılması, yasalara uygun davranılsa bile kamu yararına aykırı biçimde yapılmasını kendi doğru buldukları açıdan ve kamunun doğruluğunda birleştiği açıdan ağır biçimde de olsa eleştirme ve kınama hakkına sahiptirler.
Şu durumda yazıda geçen "...altında bir çapanoğlu aramak kaçınılmaz olur...söz sahibi olanların zihniyeti sorgulanır" şeklindeki ifadelerin eleştiri ve değer yargısı niteliğinde olduğu, davacının ifa ettiği kamu görevi nedeniyle de anılan kararın eleştiriye açık olması gerektiğinden, kişilik haklarına saldırı teşkil etmeyen ifadelere dayandırılarak açılan manevi tazminat davasının tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirdiğinden, sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyoruz. 30/03/2016