1. Hukuk Dairesi 2015/17642 E. , 2018/13883 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, 324 ada 1,2 ve 3, 332 ada 7,8 ve 13, 333 ada 23 ve 4 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/40 payının vekalet görevini kötüye kullanılarak vekil davalı ... tarafından diğer davalılar ... ve ...’ye devredildiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının payı oranında iptali ile adına tescil, olmazsa tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ... ve ..., satış bedeli olarak vekile 5.000TL ödediklerini belirterek davanın reddini savunmuşlar, davalı ... savunma getirmemiştir.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 324 ada 1 parsel sayılı 843,11m2 miktarlı bahçe, 324 ada 3 parsel sayılı 2.164,99m2 miktarlı çay ve fındık bahçesi, 332 ada 8 parsel sayılı 5.167,05m2 miktarlı çay bahçesi, 333 ada 23 parsel sayılı 1.971,14m2 miktarlı çay bahçesi nitelikli taşınmazların 7/8 payı davalı ... adına ve 1/8 payı mirasbırakan ... adına kayıtlı iken ve dava konusu 324 ada 2 parsel sayılı 4.966,52m2 miktarlı çay ve fındık bahçesi, 332 ada 7 parsel sayılı 3.523,01m2 miktarlı çay bahçesi, 332 ada 13 parsel sayılı 4.270,09m2 miktarlı çay bahçesi, 333 ada 4 parsel sayılı 8.750,55m2 miktarlı çay bahçesi nitelikli taşınmazların 7/8 payı davalı ... ve 1/8 payı mirasbırakan ... adına kayıtlı iken, mirasbırakan ... payının 03.09.2012 tarihli işlemle veraseten mirasçıları ..., ..., ..., ... ve ... adına (her biri) 1/40 pay olarak tescil edildiği, 08.11.2012 tarihinde mirasçılardan ..."nin payını davalılara devrettiği, 20.11.2012 tarihli iki ayrı akitle ... ve ..."ye vekaleten kendi adına asaleten ... tarafından dava konusu taşınmazlardaki payların davalılara devredildiği, güncel tapu kayıtlarında çekişme konusu 324 ada 1 ve 3, 332 ada 8 ve 333 ada 23 parsel sayılı taşınmazlarda 39/40 payın davalı ..., 1/40 payın dava dışı ... adına, 324 ada 2, 332 ada 7 ve 13, 333 ada 4 parsel sayılı taşınmazlarda ise 39/40 payın davalı ..., 1/40 payın dava dışı ... adına kayıtlı olduğu, davacı tarafından davalı ...’ye ... 27. Noterliğinde düzenlenen 01.10.2012 tarih 18722 yevmiye numaralı taşınmaz satış ve satış bedelini tahsil yetkisini içeren vekaletname verdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, mahkemece 19.09.2013 tarihli ön inceleme duruşmasında taraflara delillerini bildirmeleri için 19.12.2013 tarihli bir sonraki celseye kadar süre verildiği, davalı ...’ın 25.10.2013 tarihli dilekçesinde ... isimli kişinin ifadesine başvurulabileceğini belirttiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davalı tanığıda dinlenerek ve davacı tanıklarının ifadeleri yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.