21. Hukuk Dairesi 2016/4012 E. , 2017/7867 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve sebeplerine göre davalının tüm, davacının ise sair temyiz itirazlarının reddine,
Dava, iş kazasına bağlı maluliyet nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi talebine ilişkindir.
Davacı taraf, dava dilekçesinde 50.000,00TL maddi, 100.000,00TL manevi tazminat talep etmiş, tazminatlara 04.12.2009 iş kazası tarihinden faiz işletilmesini istemiş, ıslah dilekçesinde ise toplam 94.874,92TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, 94.874,92TL maddi tazminatın 04.12.2009 olay tarihinden, 60.000,00TL manevi tazminatın ise dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleri ile davalıdan tahsil edilmesine ve davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesi ile; 04.12.2009 günü, davalıya ait iş yerinde çalışan davacının foseptik çukurunun boşaltılması esnasında kolunu traktörün şaft miline kaptırdığı ve SGK maluliyet evrakına göre %89 oranında sürekli iş göremezlik derecesinde yaralandığı, davalı işveren Belediyenin %80, davacı kazalı işçinin %20 oranında kusurlu bulundukları, davacı vekilinin temyiz talebinde %89 maluliyete göre hükmedilen manevi tazminatın az olduğunu ve manevi tazminat için olay tarihinden itibaren faize karar verilmesi gerektiğini savunduğu, davalı vekilinin ise kararın usule ve yasaya aykırı olduğunu, husumeti kabul etmediğini, bilirkişi raporunun hakkaniyetli olmadığını beyan ederek mevcut karara karşı temyiz itirazında bulunduğu anlaşılmaktadır.
1- Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı sigortalı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu ortadadır.
2- İş kazası nedeniyle tazminat alacağı haksız fiile dayalı olup, faiz başlangıcı tazminatı doğuran zararlandırıcı olay tarihidir. Somut olayda, dava konusu iş kazasının 04.12.2009 tarihinde meydana geldiği, dava ve ıslah dilekçelerinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin tamamı için iş kazası tarihinden itibaren faiz istendiği, buna rağmen manevi tazminata, iş kazası gününden daha sonra açılan dava tarihinden itibaren faiz kararının verildiği ve bu yönüyle kararın hatalı olduğu anlaşılmaktadır.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği halinde davacı tarafa ödenmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalıya yükletilmesine,
16.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.