(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi 2016/27818 E. , 2020/1558 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ve davalılardan ... Deri Tekstil Otelcilik Ltd. Şti. vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:Davacı, davalıya ait otel işyerinde 21.06.1996-06.08.2009 tarihleri aralığında çalıştığını iş akdinin haksız şekilde feshedildiğini ileri sürerek, davalı işveren tarafından kendisine ödenen 23.000-TL’nin mahsubu ile bakiye işçilik alacaklarına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:Karar süresi içinde davacı ve davalılardan ... Deri Tekstil Otelcilik Ltd. Şti. vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacı ve davalı vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Taraflar arasında davacının ücret tutarı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu"nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek meslek odası, TÜİK ile ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davacının ... 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi 2009/1128 esas 2915/30 karar nolu dosyasından davalı işveren aleyhine açmış olduğu hizmet davasında 08.01.2015 tarihinde verilen karar Yargıtay 21.Hukuk Dairesi tarafından onamış olup; davacının 01.05.1999-06.08.2009 tarihleri arasında Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilen süreler dışında kalan toplam 873 gün süreyle hizmet akdine dayalı olarak döneme ilişkin asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiştir. Davacının Kuruma bildirilen ve hizmet tespit davası neticesinde ile kesinleşen toplam hizmet süresi 01.05.1999-06.08.2009 tarihleri arasında olmak üzere 10 yıl 3 ay 5 gündür.Hesaplamalara dayanak alınan bilirkişi ...’ın raporunda davacının tüm çalışması boyunca asgari ücret seviyesinde ücret aldığı kabulüyle alacak hesaplaması yapılmıştır. Ancak, davacının yalnızca kesinleşen hizmet tespiti davası ile belirlenen dönemlerde asgari ücret ile çalıştığı, davalı işveren tarafından Kuruma bildirilen dönemlerde ise, taraflar arasında ücret konusunda uyuşmazlık bulunduğundan davacının turistik otel olan işyerinde aşçı sıfatıyla çalışan ve 10 yıl hizmeti olan vasıflı işçi olduğu dikkate alınarak ve tanık beyanları gözetilerek belirlenmek suretiyle , alacaklarının yeniden hesap edilmesi gerektiği anlaşılmakla, yazılı şekilde hatalı değerlendirmeye dayalı karar isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
2-Somut uyuşmazlıkta, mahkemece hükme dayanak alınan bilirkişi ...’ın raporunda yer alan hesaplama tablosunda; haftalık fazla çalışma süresi, hafta sayısı gibi hesaplama birimlerinin açıkça ve anlaşılır şekilde gösterilmediği bu hali ile denetime elverişli olmadığı, 2004 yılı çalışmalarının neden hesaplamaya dahil edilmediğinin belirtilmediği anlaşılmakla,davacının sezon tabir edilen Mayıs-Ekim ayları arası dönemde fazla çalışma yaptığı gözetilerek denetlenebilir biçimde yeniden hesaplama yapılması gerekmektedir.Denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması hatalı olup,kararın bozulması gerekmiştir.
3-Anayasanın 141"nci maddesi uyarınca, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297"nci maddesinde de hüküm altına alınmıştır. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının birbirine aykırı olmaması gerekir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.Somut olayda; davacıya fesihten sonra, ancak dava açılmadan önce 23.000-TL ödeme yapıldığı davacı tarafından dava dilekçesinde açıkça ifade edilmiş, bu tutarın mahsubundan sonra hesaplanacak alacaklarına hükmedilmesi istenilmiştir.Ancak hesaplamalarda bu tutara ilişkin bir değerlendirme yapılmayarak, Mahkeme tarafından gerekçeli karara bir madde olarak ‘davacıya yapılan 23.000,00 TL"lik ödemenin mahsubuna,’’ ibaresi eklenmek suretiyle hatalı biçimde hüküm kurulmuştur. Yapılması gereken iş,hangi alacak için ne kadar ödeme yapıldığı taraflara açıklattırılarak, davacının hesap edilen alacaklarından mahsup edilmek suretiyle bakiye alacaklar üzerinden hüküm kurulması olmakla, aksi yönde yazılı biçimde verilen karar bu nedenle de bozmayı gerektirmiştir.Sonuç:Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 04.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.