Esas No: 2017/7548
Karar No: 2017/21251
Karar Tarihi: 14.12.2017
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/7548 Esas 2017/21251 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, işe başlatmama tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti, boşta geçen süre ücreti, işlemiş faiz alacaklarının ödetilmesi ile icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, dava ve birleşen dava dilekçelerinde, davacının işe aide davasını kazandığını, işe iade için davalıya ihtarname gönderdiğini, davalının 27/11/2012 tarihli ihtarname ile işe başlatacağını dediğini ama davalının ihtarnamesinde 2 gün sonrasının tarihini işe başlaması için bildirdiğini oysa 2 günde ihtarname tebliğ edilmeyeceğini davalının bildiğini, nitekim ihtarnamenin davacıya 07/12/2012 tarihinde tebliğ edildiğini, davacının araya pazar günü girdiği için 09/12/2012 tarihinde işyerine işe başlamak için gittiğini, resepsiyonun insan kaynakları müdürü ... Bey"e , ... Bey"in ise yetkili olmadığını belirterek ... Bey"e, ... Bey"in de yetkili olmadığını belirterek ... Bey"e yönlendirdiğini, davacıya ... Bey"in belki gelebileceğinin söylendiğini, davacının bu süreçlerde uzun uzun beklediğini, sonra ... Bey"in gelmediğini, ... Bey"in beklemesine gerek olmadığını, ... gelince ona durumu bildireceklerini ve davacıya ..."ün vereceği kararı telefonla bildireceklerini" söylediğini, davacının bunun üzerine ordan ayrıldığını ama davacıya davalı tarafından dönüş yapmadığını, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti, boşta geçen süre ücreti, işe başlatmama tazminatı, işlemiş faiz, icra inkar tazminatı alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davacının işe başlatılmasını ihtaren istemesi üzerine 27/11/2012 tarihli davalı ihtarı ile 29/11/2012 itibari ile işe başlamasının istendiğini, bunun üzerine davacının 09/12/2012 tarihinde ... Otele geldiğini ve o gün işe başlatıldığını, dava dilekçesinde bahsedilen ... adlı kişinin kendisine "davayı kazanmışsınız hayırlı olsun ... Bey geldiğinde size masanızı gösterecek" dediğini, bunun üzerine davacının otele yakın hastanede bir işi olduğunu, ... gelene kadar döneceğini diyerek arkadaşı ile birlikte işten ayrıldığını ve bir daha da dönmediğini, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacıya ait SGK sicil dosyası, ... 1. İş Mahmesinin 2008/539 E 2009/739 Karar sayılı dosyasının getirtildiği, ... 1. İş Mahkemesinde 2008/539 Esas sayısında görülen işe iade davasında verilen kararda, davacının yeni görev yerinde göreve başlamadığından feshin geçerli olduğu sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş ise de, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 20123/6867 Esas sayılı kararında, sözleşmenin ilk iki sayfasında davacının imzasının bulunmadığı, davacının çalışma yerinin ilk iki sayfada düzenlendiği, imzasının bulunmadığı sayfadaki hükmün davacıyı bağlamayacağı, bu nedenle işverene nakil yetkisi veren bir sözleşmenin varlığından bahsedilemeyeceği, çalışma koşullarında esaslı değişiklik yapıldığı, değişikliğin geçerli nedene dayandığının kanıtlanamadığı, bu nedenle feshin geçerli nedene dayanmadığının kabul edilmesi gerektiği belirtilerek, yerel Mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verildiği, ... 10.İcra Müdürlüğünün 2013/135 Esas sayılı dosyasında yapılan incelemede; örnek no: 1 takip talebi kayıtlarına göre;16.000,00 TL 4 aylık maaş alacağı, 903,45 TL işlemiş faizi, 16.000,00 TL işe başlatmama tazminatı, 903,25 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 33.806,90 TL için 09/01/2013 tarihinde takibe geçildiği, davalı borçlu tarafından 16/01/2013 tarihli itiraz dilekçesi ile davacının aylık maaşının brüt 1.409,00 TL olduğunu, buna göre hesaplanan 4 aylık boşta geçen süre ücreti, vekalet ücretin ve yasal harcı olmak üzere toplam 6.346,93 TL"yi icra dosyasına yatırdıklarını, davacının ... 4. Noterliğinin 27.11.2012 tarihli ihtarnamesiyle uyarıldığı halde göreve başlamadığı için iş akdinin feshedildiğini, ödenen dışındaki alacakları kabul etmedikleri itirazında bulunduğu, 23/01/2013 tarihinde takibin durdurulmasına karar verildiği, davacının davalı işyerinde çalışma süresine işe iade kararı ile belirlenen 4 aylık sürenin eklenmesiyle, 2 yıl 8 ay 25 gün olduğu ve yapılan ücret araştırması doğrultusunda, davacının işyerindeki kıdemi ve yaptığı iş dikkate alındığında, aylık net ücretinin 3.000,00 TL olduğu yönündeki bilirkişi tespit ve görüşü dosya kapsamına uygun düştüğü, davacının kesinleşen işe iade davasından sonra 10 günlük yasal süre içinde 02/11/2012 tarihli ihtarnamesiyle işverenden işe iade talebinde bulunduğu, işverenin 30 günlük yasal süre içinde 27/11/2012 tarihli ihtarname ile davacıyı işe davet ederek 29/11/2012 tarihinde işbaşı yapmasını istediği, ihtarnamenin 07/12/2012 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacının 09.12.2012 tarihinde işverene işe başlamak üzere müracaat ettiğinin anlaşıldığı, davacının işe davet ihtarına icabet ederek işe başlamak üzere davalı işverene müracaat ettiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. İşverence davacının işe başlatılmak üzere davet edilmesine rağmen, işyerinde daha önce yaptığı iş belli olan davacının, görev yeri ve işinin belirlenmemiş olması işverenin işe başlatma konusunda samimi olmadığını gösterdiği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, işverence işe başlatma amacı olmadığı, işverence yapılan davetin gerçek işe başlatma daveti olmadığının değerlendirildiği, bu nedenle davacıya işe iade kararında belirlenen işe başlatmama tazminatı ve 4 aylık ücret ve diğer hakları ödenmesi gerektiği kanaatine varıldığı, bu doğrultuda bilirkişi ek raporuyla brüt ücret üzerinden hesaplanan işe başlatmama tazminatı ve bakiye dört aylık ücret ve diğer haklara ilişkin ücret alacağı yönünden takibin devamına, takip tarihinden önce işverenin temerrüte düşürülmediği, bu nedenle işlemiş faiz talebinin reddine karar vermek gerektiği, hizmet akdinin işverence haksız olarak feshedildiğinin iddia edildiği durumlarda, akdin kıdem ve ihbar tazminatı doğurmayacak şekilde haklı olarak feshedildiğinin ispat yükü işverene düşmektedir. İşveren haklı feshi ispatlayamadığından davacı bilirkişi raporuyla hesaplanan kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, işveren tarafından kullandırıldığı ispatlanamayan ve bilirkişi raporuyla tespit edilen yıllık izin ücreti alacağının davalı işverenden tahsiline karar vermek gerektiği, davacının bilirkişi raporunda gösterildiği şekilde fazla çalışma yaptığı, zamanaşımı defi de dikkate alınarak yapılan hesaplamaların uygun bulunduğu, ancak bir kişinin devamlı bir şekilde yukarıda açıklandığı şekilde çalışmasının hayatın olağan akışına ve hayat tecrübelerine uygun düşmediği, arada izin, hastalık, mazeret ve işin durumu gibi nedenlerle çalışılmayan veya az çalışılan günlerin de olabileceği düşüncesinden hareketle, bilirkişi raporuyla hesaplanan bu alacaktan takdiren %30 oranında hakkaniyet indirimi yapıldığı, dosya kapsamına sunulan ücret bordrolarında zamlı ücret tahakkuklarının yapıldığı, bunun aksinin yazılı delil ile ispatlanamaması nedeniyle genel tatil ücreti alacağı talebinin reddine karar vermek gerektiği, alacağın varlığı ve miktarı yargılamayı gerektirdiğinden, icra inkar tazminatı talebinin reddine karar vermek gerektiği gerekçesi ile ulusal bayram genel tatil, işlemiş faiz, icra inkar tazminatı haricindeki taleplerin kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zaman aşımına tabidir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. Maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.
Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK 148. Maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanununun 117 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131).
Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132).
6098 Sayılı TBK 154. Maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesi hükmü, "Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur." kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134)
Türk Borçlar Kanununun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut uyuşmazlıkta, davalı vekili ıslaha karşı süresinde zamanaşımı savunması yapmıştır. Buna göre fazla mesai ücreti 25/06/2009 tarihinden öncesi zamanaşımına uğramıştır. Bu nedenle sadece dava dilekçesindeki 1.000 TL talep edilebilir. Mahkeme gerekçesinde "bilirkişi tarafından zamanaşımı defi de dikkate alınarak yapılan hesaplamalar Mahkememizce de uygun bulunmuştur" denmesine rağmen hüküm fıkrasında zamanaşımına uğrayan miktara dava dilekçesindeki 1.000 TL eklenerek hüküm altına alınması hatalı.
3-Birleşen dava ile talep edilen boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatı bakımından, bu alacak kalemlerine brüt miktarlar üzerinden hükmedilmiştir. Brüt rakamlara hükmedilmesinde Yasa"ya aykırı bir durum bulunmamakla birlikte hükmün infazı sırasında tereddüte yol açmamak için hükmedilen miktarların brüt olduğu ve yasal kesintilerin hükmün infazı sırasında yapılması gerektiği hükümde belirtilmelidir. Mahkeme tarafından riayet edilmemesi hatalıdır.
4-Birleşen dosya itirazın iptali davası niteliğinde olup, icra dosyasında talep edilen işe başlatmama tazminatının (net miktar mı yoksa brüt miktar mı olduğu belirtilmeksizin) 16.000 TL olarak talep edilmesine rağmen Mahkeme"nin brüt miktar olan 16.762,12 TL"ye hükmedilmesi HMK"nun 26. maddesindeki taleple bağlılık kuralına aykırıdır. İşe başlatmama tazminatı, davacının temyizinin bulunmadığı da göz önüne alınarak brüt 16.000,00 TL olarak hüküm altına alınmalıdır.
F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14/12/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.