20. Hukuk Dairesi 2018/2634 E. , 2018/6828 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapuda kayıtlı taşınmazın yüzölçümünde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme sonucu taşınmazın yüzölçümünde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından tazminata konu 408 parsel sayılı taşınmazın, 1953 yılında yapılan tapulama çalışmasında tarla niteliğiyle ve 35.500 m² yüzölçümü ile dava dışı 3. kişi adına tespit edilmişken, 1960 yılında hükmen gerçek kişiler adına tescil edildiği, davacıların taşınmazın 1/25 hissesini, 16/7/2012 ve 25/02/2013 tarihinde satın alma yoluyla edindikleri, taşınmazın tapu kaydına 05/03/2013 tarihinde "yüzölçüm hatası vardır" şerhi konularak akabinde 16/07/2014 tarihinde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yüzölçümünün 3500 m² olarak düzeltilmesine karar verildiği, eldeki davanın ise 01/09/2014 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek,taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır.
Bundan başka, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sınırlarının zeminde sabit olduğu anlaşılan davacılara ait parselin yüzölçümünün kadastro sırasında fazla miktarlı olarak tespit edilip, bu haliyle tapuya tescil edilmesi ve sonrasında bu hatalı işlemin düzeltilmesi ile davacıların tapulu parselinin yüzölçümünün, parseli satın aldıkları tarihlere göre azaldığı anlaşılmaktadır. Şu hale göre, davacıların zararının oluştuğu ve bu zararın tazminini TMK"nın
1007. maddesi uyarınca Devletten isteyebileceklerinin kabulü gerekir. Zira, az yukarıda da belirtildiği gibi tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır. (HGK"nın 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 - 2009/517 ve 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 - 2010/318 sayılı kararları da bu yöndedir)
Ayrıca zarar, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme işleminin tapu kaydına işlenmesinden önce 41. madde uygulamasının kesinleşmesi ile doğacağından, dava açabilmek için 41. madde uygulamasının tapuya işlenmesini beklemek gerekli olmadığı gibi zarar hesabı da 41. madde uygulamasının kesinleştiği tarihe göre yapılmalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazın eksilen yüzölçümünün gerçek değeri ve davacıların hissesine düşen miktarlar belirlenerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 25/10/2018 günü oy birliği ile karar verildi.