
Esas No: 2018/3844
Karar No: 2018/7041
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2018/3844 Esas 2018/7041 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişi vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... önce kadastro mahkemesinde tapu kaydına tutunarak ve ... Valiliği kadastro mahkemesini davalı göstererek kadastro tespitine itiraz davası açmış, yargılama sırasında dava konusu taşınmazların mera olarak sınırlandırılan 275 ada 130 ve 131 parsel sayılı taşınmazlar olduğunu beyan etmiş; dava 2007/24 Esasında görülmüş, kadastro mahkemesince 2007/18 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmiş, akabinde tefrik, birleştirme ve tefrik sonucunda kadastro mahkemesince 21/05/2010 tarih ve 2010/3 E. - 51 K. sayılı karar ile davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 09.05.2011 tarih ve 2010/5889 E. - 2011/2571 K. sayılı kararıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Bu defa davacı gerçek kişi 13/07/2011 havale tarihli dilekçesiyle asliye hukuk mahkemesinde, tapu kaydına ve miras yoluyla gelen hakka dayanarak çekişmeli taşınmazların tarla olduğu iddiasıyla Hazineye husumet yönelterek dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 16.05.2013 tarih ve 2013/5180 E. – 5616 K. sayılı kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle. “Mahkemece, dava konusu taşınmazların mera olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; varılan sonuç, dosya kapsamına uygun değildir. Dava, kadastro tespiti sonucu oluşan mera kaydının iptali ve tescil isteğiyle açılmıştır. Çekişmeli taşınmazlara ait tespit tutanaklarından dava konusu taşınmazların ...Kadastro Mahkemesinin 2007/27 Esas sayılı dosyası ile davalı olduğu ve davacı ... tarafından çekişmeli taşınmaza yönelik olarak asliye hukuk mahkemesinde açılan dava tarihinde de 2007/27 Esas sayılı tespite itiraz davasının derdest olduğu anlaşılmaktadır. Dava tarihinden önce çekişmeli taşınmaz hakkında açılmış ve derdest bir dava bulunduğuna göre çekişmeli taşınmazların kadastro tespitlerinin kesinleştiğinden söz edilemez. Hal böyle olunca, uyuşmazlığın çözümünde kadastro mahkemesi görevli olup, görev hususu yargılamanın her safhasında re"sen gözetilmesi gereken hususlardandır. Mahkemece görevsizlik kararı verilerek dosyanın kadastro mahkemesine aktarılması gerekirken, işin esasına girilerek hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de mera olarak tespiti yapılan taşınmazlarla ilgili davada ...Belediye Başkanlığının taraf olarak davada yer almaması da isabetsiz olup, davacının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün bozulmasına” denilmektedir.
Asliye hukuk mahkemesince bozma kararına uyularak görevsizlik kararı verilmiş, kararın kesinleşmesini müteakip dosya kadastro mahkemesine gönderilmiştir. Yargılama sırasında kök murisin mirasçıları dahili davacı sıfatıyla davaya dahil edilmiştir.
Mahkemece dava konusu olan ... ili, ...ilçesi, ... mahallesi 275 ada 130 ve 131 parsel sayılı taşınmazların mahkemenin 2007/18 E. - 2012/12 K. sayılı kararı ile orman niteliğinde Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, mezkur dosyada yapılan inceleme ile dava konusu taşınmazların orman vasfında olduğu ve bu şekli ile tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, usul ekonomisi de dikkate alınarak dava konusu taşınmaz üzerinde yeniden keşif yapılmasının neticeyi değiştirmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine, dava konusu taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine ve mera sınırlandırmasına itiraza ilişkindir.
Mahkemece 2007/18 Esas sayılı dava dosyasında verilen ve temyiz denetiminden geçerek kesinleşen karar ile taşınmazların orman niteliğinde olduklarının belirlendiği gerekçesiyle yazılı biçimde davanın reddine karar verilmiş ise de mahkemece araştırma ve inceleme yapılmadan ulaşılan sonuç anılan 2007/18 Esas sayılı dosya içeriği ile de uyuşmamaktadır. Şöyle ki, Dairece iade kararı üzerine getirtilen ...Kadastro Mahkemesinin 2017/18 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde;
Yörede 3402 sayılı Kanuna göre yapılan genel kadastro çalışmasında Mulla köyü 275 ada 96, 97 ,111,112 , 113, 114, 115, 124, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 125, 126, 127, 128 ve 129 parsel sayılı taşınmazların, tutanaklarında yazılı nitelik ve yüzölçümleri ile gerçek kişiler adına tesbit edildiği, 275 ada 130 parsel sayılı 146604,88 m² ve 275 ada 131 parsel sayılı 28888,82 m² yüzölçümündeki taşınmazların mera vasfıyla sınırlandırıldığı, Hazinenin; taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla, Aydın Gökmen; kendisine ait 125 sayılı parselin eksik ölçüldüğü, 130 sayılı parsel içinde kendi yeri olduğu iddiasıyla dava açtığı, Orman Yönetimi taşınmazların orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla davaya müdahil olduğu;
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 275 ada 130 ve 131 parsel sayılı taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına, 275 ada 96, 97, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128 ve 129 parsel sayılı taşınmazların tesbit gibi tesciline karar verildiği, hükmün davacı Hazine tarafından 275 ada 96, 97, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128 ve 129 parsel sayılı taşınmazlara yönelik olarak temyiz edildiği, Dairece temyiz edenin sıfatına ve temyiz itirazlarının mahiyetine göre yapılan inceleme neticesinde 25.02.2014 tarih ve 2014/694 – 2373 E-K sayılı karar ile “...dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve uzman bilirkişi raporlarına göre, çekişmeli 130 ve 131 parsel dışında kalan temyize konu taşınmazların orman sayılmayan, eğimleri % 8 - 10 civarında, üzerinde bağ ve badem ağaçları olan tarım arazileri ile bütünlük içindeki yerlerden olduğu saptanarak yazılı şekilde karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığına göre, Hazinenin temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun hükmün ONANMASINA” karar verildiği, ancak 130 ve 131 nolu parsellerin kadastro mahkemesinde derdest davada dava konusu oldukları anlaşılmakla davacının genel mahkemede açtığı davada Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin görev yönünden bozma kararına uyularak görevsizlik kararı verilerek dosyanın kadastro mahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır. Yine, incelenen dosya içeriğinden; 07/10/2010 tarihli keşif sonucu düzenlenen 25.10.2010 havale tarihli orman bilirkişi raporunda “...bu taşınmazlar mayın ile döşeli olduğu ifade edildiğinden içlerine girme olanağını bulunmamış..., 130 ve 131 sayılı parseller ise kendi aralarında aynı yapı ve özelliklere sahip olduklarından bunlar da 2. grup olarak adlandırılmış..., 2. grup taşınmazlar kısmen askeri tel örgü içerisindedir, ekilip biçilmemişlerdir, üzerinde yıllık mera bitkilerinden başka bir flora yoktur. Tarıma elverişli olmayan VII sınıf arazidir, eğim % 10-45 arasında değişmektedir, her iki grup taşınmazların kuzey bölgesinde yaşları 50-60 arasında değişen meşe ağaçları bulunmaktadır..., 1949 yılı uçuş çekimi olan 1/35000 ölçekli hava fotoğrafı... stereoskop altında... incelenmiş olup..., 2. grup taşınmazların ise ağaçlıksız bir alanda oldukları
gözlemlenmiştir” denilmekte ayrıca 1950 tarihli memleket haritasında da açıkrenk ile ifade edilen ormansız alana isabet ettikleri belirtilmekte, sonuç olarak 2. grup taşınmazların eğimlerinin %12’den fazla olması nedeniyle erozyona maruz kalan yerlerden olup orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdıklarından bahisle orman sayılan yerlerden olduğu kanaati belirtilmiş olmakla birlikte, bu inceleme Dairemizin istikrar kazanmış içtihatlarında belirtilen orman araştırması yöntemine uygun değildir. Kaldı ki, yukarıda zikredilen ve 130 ile 131 sayılı parsellerin orman niteliğinde sayılmasına dair karar temyiz konusu olmadığından incelenmemiştir. Ayrıca, eldeki davada dava konusu olduklarından ve bu dava 3402 sayılı Kanunun 26/D maddesi uyarınca derdest davaya katılma olarak değerlendirileceğinden anılan parseller hakkında kesinleşen bir hükümden de bahsedilemez. Bunların yanında, mahkemece araştırma ve inceleme yapılmadan hüküm kurulmuş olması da doğru değildir.
O halde, doğru sonuca varılabilmesi için; öncelikle davaya konu parseli kenardan çevreleyen tüm taşınmazların tutanak ve dayanağını oluşturan belgeler, en eski tarihli hava fotoğrafı, bu fotoğraftan üretilen memleket haritası, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının ilk oluşumundan itibaren denetlemeye elverişli, birbirini takip eden ve bilgisayarda yazılı ve iktisap sebeplerini belirtir şekilde tüm gittileri, varsa krokisi ve kadastro sırasında revizyon görmüş ise revizyon gördüğü parsellerin tutanak örnekleri ile dava konusu taşınmazı birlikte gösterir kadastro paftasının ilgili tapu müdürlüğü ve ilçe kadastro müdürlüğünden getirtilmesi, kök tapu kaydının ilçe tapu müdürlüğünde bulunamaması halinde, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığından getirtilerek, halen Tarım ve Orman Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı ile yerel ve tesbit bilirkişileri huzuruyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde(hava fotoğrafları, memleket haritaları ve amenjman planları) ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 tarihli ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 3/3/2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; yukarıda değinilen belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; hava fotoğrafları ve orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ve hava fotoğrafları ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek ve hava fotoğraflarının üç boyutlu stereoskopik incelemesi yapılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazların niteliği, üzerlerindeki bitki örtüsü, varsa ağaçların cinsi, yaşı, kapalılık durumlarını, kullanım durumunu, tasarruf edilen yerlerden olup olmadıklarını ve konumlarını çevre parsellerle birlikte haritalar ve hava fotoğrafları üzerinde gösterecekleri, yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, hukûken ve bilimsel olarak ve HGK"nın 15.11.2000 tarihli ve 2000/20-1663/1694 sayılı kararında açıklandığı gibi eğimi % 12"nin üzerinde olan toprak ve orman muhafaza karakteri taşıyan funda veya makiliklerle örtülü yerlerin orman niteliğinde ve 6831 sayılı Kanunun 1/J bendi kapsamı dışında olduğu gözetilmeli, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kaydı varsa tedavülleriyle birlikte yerel bilirkişi yardımı, uzman fen bilirkişi eliyle yerine uygulanmalı, bilirkişi ve tanıklardan kayıttaki her sınır hakkında ayrıntılı ve inandırıcı bilgi alınmalı, uygulamada tapu kaydının revizyon gördüğü dava dışı taşınmazlar varsa özellikle gözönünde tutulmalı, kayıtlarda tarif edilen sınır yerlerinden
yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde, bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişiye kayıtlarda tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmeli, uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi ve tanık sözleri, dıştan komşu taşınmazların tesbit tutanağı içeriği ve varsa dayanakları kayıtlarla denetlenmeli, bu yolla dava konusu taşınmazın dayanılan tapu kaydının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamasız saptanmalı, tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tesbit tutanağı bilirkişileri de taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki giderilmeli, dayanılan tapu kaydının dayanağı harita varsa, kapsamının haritasına göre belirleneceği düşünülmeli; uygulamada geniş kapsamlı kadastro paftasının ölçeği ile tapu kaydının dayanağı haritanın ölçekleri eşitlenerek haritalar çakıştırılarak yerine uygulanmalı, haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktaları ile arz üzerindeki doğal ya da yapay sınır yerlerinden varsa değişmez nitelikte sınır yeri sayılabilecek kişi taşınmazlarından da yararlanılmalı, tapu kaydı ifraz görmüş ise, ifraz haritaya dayandığı takdirde, yukarıda açıklanan yöntemle haritalar yerine uygulanmalı; ifraz görmemiş ise, ifraz yoluyla oluşan müfrez tapu kayıtlarında tarif edilen sınır yerlerinden yararlanılmalı, uygulamada ifraz yoluyla oluşan müfrez tapu kayıtlarının kapsamının kök tapu kaydının kapsamı içinde aranmasının zorunlu olduğu düşünülmeli, ayrıca, taşınmazın tapu kaydında tarif edilen türü de deliller değerlendirilirken gözönünde tutulmalı, uzman bilirkişilerden keşfi izlemeye, yerel bilirkişi ve tanık sözlerini denetlemeye imkan verecek ve yargı denetimine açık olacak şekilde ölçekli ve ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, tapu kaydının mahalline uyduğu saptandığı takdirde, çekişmeli taşınmazın orman bilirkişi raporu ve rapora ekli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki konumu dikkate alınarak tapu kaydının 4785 ve 5658 sayılı kanunlar kapsamında hukukî değerini yitirip yitirmediği değerlendirilmeli, dayanak tapu kaydı şayet değişebilir sınırları içeriyorsa, tapu kaydının miktarı ile geçerli sayılması gerektiği düşünülmeli, tescil hükmü ile oluşan ve zeminde dava konusu taşınmaza uyduğu saptanan ilam var ise kesin hüküm teşkil edip etmediği değerlendirilmeli, taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olduğu belirlendiği takdirde yukarıda anlatıldığı şekliyle tapu kayıtları ve tescil ilamı ile oluşan tapuların dayanağı ilamlar ve krokileri uygulanıp, mahkemece tüm deliller toplanıp değerlendirildikten sonra ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır. Mahkemece böyle bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı gerçek kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 05/11/2018 günü oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.