3. Hukuk Dairesi 2016/12103 E. , 2018/3752 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm, davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 10.04.2018 tarihinde davacı vekili Av. ... geldi. Davalı adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalıyla iş makinası almak ve birlikte çalıştırmak üzere 06.06.2012 tarihli sözleşme ile adi ortaklık kurduklarını, aynı sözleşmeyle ortaklığın sermayesinin 80.000 TL olacağının ve bu sermayenin 45.000 TL"sinin kendisi tarafından, 15.000 TL"sinin davalı tarafından, geriye kalan 20.000 TL"sinin ise iş makinasının çalıştırılması suretiyle edinilecek gelirden ödeneceğinin, ayrıca ortaklığa konulan sermayelerin en geç 30.05.2013 tarihinde ortakların banka hesabına iade edileceğinin hüküm altına alındığını, sözleşme uyarınca ekskavatör-kepçe niteliğindeki iş makinasının 80.000 TL bedelle satın alındığını, satış bedelinden bakiye kalan 20.000 TL"nin ise dört eşit taksitte ödemesinin kararlaştırıldığını, satın alınan iş makinasının davalı tarafından çalıştırılmaya başlandığını, bu sırada iş makinasının adi ortaklık adına tescil edilmesi için talepte bulunduğunu, ancak davalı tarafından bu istemin yerine getirilmediğini, akabinde davalının iş makinasını kaçırıp gizlediği gibi kar payını da ödemediğini, bu nedenlerle ortaklıktan ayrılmak istediğini, davalının sermaye ve kar payını ödemek için 2014 yılı Ocak ayına kadar süre talep ettiğini, ancak talep edilen süre geçmesine rağmen davalının ödeme yapmadığını ileri sürerek; adi ortaklığın feshi ile koymuş olduğu 45.000 TL sermaye ve 20.000 TL kar payının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davacı tarafça ileri sürülen sözleşmenin gerçek dışı olduğunu, ayrıca davacı ile birlikte dava konusu iş makinasının satın alınmadığını savunarak, davanın reddini istemiş ise de; 02.10.2014 tarihli celsede; sözleşmenin yapıldığını, ancak sözleşmenin davacı tarafça uygulanmadığını, 19.02.2015 tarihli celsede de; davacı ile aralarında iş makinası alımına ilişkin bir anlaşma yapıldığını, ancak makinanın satış bedelinin kararlaştırmış oldukları bedelden yüksek olması nedeniyle alınamadığını beyan etmiştir.
Mahkemece; davacının, 60.000 TL sermaye konularak davalı ile adi ortaklık kurulduğu ve konulan sermaye ile adi ortaklık adına iş makinası alındığı hususlarını ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava, iş makinası satın alınması ve çalıştırılması için kurulduğu ileri sürülen adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasında iş makinası satın alınması ve çalıştırılması amacıyla bir adi ortaklığın kurulduğu; gerek davacının iddiası, gerekse davalının 02.10.2014 ve 19.02.2015 tarihli celselerdeki ikrarı ile sabittir. Davalının adi ortaklığın yönetici ortağı olduğu da uyuşmazlık konusu değildir. Yine taraflarca imzalanmış bulunan 06.06.2012 tarihli sözleşmede, ortakların sermaye koyma borcunu yerine getirdikleri, buna göre davacının 45.000 TL, davalının ise 15.000 TL sermaye koymuş oldukları yazılıdır.
Ne var ki, davacı ortaklığın konusunu oluşturan iş makinasının alındığını yasal delillerle ispat edememiştir. Davalı ise, iş makinasının satış bedelinin kararlaştırdıkları bedelden yüksek olması nedeniyle alınamadığını bildirmiştir. Bu durumda, ortaklık amacının elde edilmesi imkansız hale gelmiştir. Dolayısıyla, taraflar arasındaki ortaklık, 818 sayılı BK"nun 535/1. (6098 sayılı TBK"nun 639/1.) maddesi gereğince son bulmuştur.
Davacı tarafça adi ortaklığın varlığı ve son bulduğu ispat edildiğine göre, mahkemece yapılacak iş; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerini dikkate almak ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerini taraflar arasındaki adi ortaklığa uygumak olmalıdır. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmünü içermektedir.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır( TBK md 642)
Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesi de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
Bu aşamada mahkemece; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle (yazılı bir ortaklık sözleşmesi bulunmadığından) tarafların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istenmeli; tarafların bu konuda anlaşamamaları halinde ise tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru resen atanmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya(ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, mahkemece; taraflar arasında iş makinası satın alınması ve çalıştırılması için adi ortaklık kurulduğunun ispat edildiği, sermaye paylarının konulmasına rağmen adi ortaklığın amacını oluşturan iş makinasının satın alınamadığı, bu durumda öngörülen amacın elde edilmesinin imkansız hale gelmiş olması nedeniyle ortaklığın son bulduğu gözetilerek; uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.