17. Hukuk Dairesi 2016/9938 E. , 2019/7740 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı firmanın müvekkil şirket nezdinde konut sigorta poliçesi ile sigortalı olan ... ve ..."a ait taşınmazı sigortalıdan kiralayarak personel lojmanı olarak kullandığını, bu taşınmazda 17/04/2013 tarihinde yangın meydana geldiğini, davalı kurumun personel lojmanı olarak kullandığı binaya dışarıdan elektirik hattı çekerek yangına sebebiyet verdiğini, bunun da yangın raporlarıyla sabit olduğunu, 30/04/2013 tarihli Yangın Hasar Ekspertiz Raporunda meydana gelen hasar miktarı 9.570,00 TL’yi sigortalılarına 08/05/2013 tarihinde ödediklerini belirterek müvekkili şirket tarafından ödenen 9.570,00 TL tazminatın 08/05/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kabulü ile 9.570,00 TL"nin 08/05/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dava, konut sigorta poliçesi kapsamında ödenen bedelin rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gereken hususlardandır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 1472. maddesinde sigortacının, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçeceği, sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hakkın, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal edeceği, sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacının, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebileceği hüküm altına alınmıştır.
Dava, sigorta şirketi tarafından sigortalısının halefi olarak açıldığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu"nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı kararında bu husus “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.
Dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 4. maddesinde ise dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın kiralanan taşınmazların, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaların sulh hukuk mahkemesinin görevinde olduğu düzenlenmiştir.
Somut olayda, sigortalı konutta oluşan yangın hasarı sebebiyle meydana gelen zarar sigortacı tarafından sigortalıya ödenmiş olup ödenen tazminatın konutun kiracısı olan davalı şirketten tahsili talep edilmiştir. Davalı şirket sigortalı konutu dava dışı sigortalı ...’tan kirlayarak personel lojmanı olarak kullandırmakta olup, kiracı statüsündedir. Bu nedenle dava dışı sigortalı ... ile davalı taraf arasındaki temel hukuki ilişki kira sözleşmesine dayanmaktadır. Sigortalı ile davalı taraf arasında uyuşmazlık kira ilişkisinden doğduğuna göre; davaya bakma görevi sulh hukuk mahkemesindedir. Bu nedenle sigortacı tarafından halefiyet yoluyla açılan davanın da sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.
O halde, mahkemece uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği nazara alınarak, HMK"nın 4 ve 114/1-C maddeleri gereğince mahkemenin görevli olmaması nedeniyle HMK"nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-) Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 18/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.