1. Hukuk Dairesi 2016/10970 E. , 2018/9422 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.04.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat, davalı ... vekili Avukat, davalı ... vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, hukuki ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının dava konusu 107 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümünü satışı sırasında hukuki ehliyetinin bulunmadığını, davalılar arasındaki temliklerin de danışıklı olduğunu ileri sürerek tapu iptali-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının akit tarihinde hukuki ehliyeti bulunduğunun ... Kurumu raporuyla saptandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun(HMK) 282. (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun(HUMK) 286. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, davacının akit tarihinde hukuki ehliyetinin bulunduğu ... Kurumu 4. İhtisas Dairesinin raporunda belirtilmiş ise de, bipolar duygulanım bozukluğundan ötürü daha önce bir çok kez ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde yatarak tedavi gördüğü hususu da dikkate alındığında, bir kez de ... Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmasında yarar bulunduğu kabul edilmek gerekir.
Nitekim, 2659 sayılı ... Kurumu Kanunu"nun 15/1-a maddesinde, Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilen raporların mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmaması; 15/1-f maddesinde de, Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında farklılıklar ortaya çıkması durumlarında Genel Kurul incelemesinin istenebileceği hükme bağlanmıştır.
Hâl böyle olunca; dosyanın tümüyle ... Kurumu Genel Kuruluna gönderilerek, belirtilen raporlar irdelenmek ve tüm dosya değerlendirilmek suretiyle temlik işlemlerinin yapıldığı 09.07.2012 tarihinde davacı ..."nun fiil ehliyetini haiz olup olmadığının saptanması ve sonucuna göre davanın görülebilirlik koşulları da(vasi tayini, husumet izni) değerlendirilip bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 30.12.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.630.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.